64

3.5K 527 449
                                    

Canımın cireği, tatlı su balığım iyi ki doğdun. İyi ki benim kuştanemsin. Seni herkesten çok.

Kadebostany, Castle in the Snow

Yerleri süslemeye başlayan kar tanelerini yakından görmek için cama koşturuyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yerleri süslemeye başlayan kar tanelerini yakından görmek için cama koşturuyordum. Saçlarım belime kadar uzanıyordu, gözlerim merakla irileşmiş haldeydiler. Ellerimi boydan boya cam olan kısma doğru uzatmıştım. Parmak uçlarıma değmeyeceğini bildiğim kar tanelerine neşeyle araladığım dudaklarım eşliğinde bakıyordum. Ellerim de bedenim gibi küçücüktü. Kar yağışını görmek mucizeye tanıklık etmeye benziyordu. Masal gibiydi. Avucuma kar taneleri değil de o büyülü kelimeler dolaşacakmışçasına heyecanlı hissediyordum.

Artık daha yoğun yağmaya başlamış olan kardan gözlerimi alamadım. Yusuf arkamdan gelerek beş yaşına yakışan minicik ellerini cama yaslamıştı. "Bak yeşiller kayboldu," dedi heyecanın yükselttiği sesiyle. "Artık her yer bembeyaz olacak." Meraklı gözleri kar tanelerinden ayrılıp bana dokununca güldüm. "Sence kuşlar üşür mü?"

"Tüyleri var," derken ona bakmıyordum. Küçük Betül'ün bakmaya doyamayacağı bir görüntü çıkmıştı ortaya. Başka bir şey dikkatini çekmiyordu o an için. "Yani üşümezler."

"Zaten onlar uçuyor." Hevesle iç geçiren Yusuf yeniden camdan dışarıya bakmaya koyulmuştu. "Bizim kanadımız yok. Kar tanelerini çok yakından göremeyiz."

"Abim görebiliyormuş," derken aklıma gelen şeyle beraber gözlerimi kocaman açmıştım. "Bana öyle söyledi. Kar tanelerini yakından görüyormuş. Onun da kanatları yok. Nasıl yapıyor, hiç anlamıyorum."

"Şaka yapıyordur," dedi Yusuf inanamayarak. "Bahçeye çıkalım hadi. Recep'i çağıralım, o da gelsin. Kar tutunca oynayabilirsiniz demişti annem."

"Daha tam tutmadı," derken iç geçirdim. "Ama yine de çağıralım. Masaların üstünde karlar var. Onlardan kartopu yapabiliriz."

Yusuf'un gözleri üstümde kaldığında, "Recep'in suratına kar atmayacaksın, değil mi?" diye sordu. "Babam kızıyor sana sonra. Kaşlarını çatıyor, sen de üzülüyorsun. Bence Recep'in adını da öyle tuhaf söyleme."

"Ne diyorum ki ben?"

"Erejep," dediğinde dayanamayıp kıkırdadım. Yusuf küçük suratını astı. "Kendi kendine kartopu oynayamazsın. Canın sıkılır."

"Tamam ya," diye mızmızlandım. "Yapmayacağım öyle. Söz verdim zaten. Demem daha."

Küçükken insan tutamayacağı sözler verince sorun olmuyordu. Recep'e yine istediğim gibi sesleniyordum, abimin söylediklerine körü körüne inanıyordum ve Yusuf'un her hareketinin arkasında koşulsuz bir inançla duruyordum.

Yıllar sonra yeniden karlar yeryüzünü beyaza boyamaya başladığında, dışarıya kartopu oynamak için çıkmak istememiştim. Yine camın arkasındaydım fakat yanımda Yusuf yoktu. Abimin gözleri uzaktan da olsa üzerime düşmüyordu.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin