Bölüm şarkısı: Hande Mehan - Üstüme Basıp Geçme
Dişlerim döküldü sandım seni doğururken. Güzel yavrum, ben sadece sen ölme istedim.
Kafamın içinde çınlayan bu sesi hatırlıyordum. Kirpiklerimi birbirinden ayırmaya ihtiyacım vardı. Gözümü gerçekliğe açmalıydım. Eğer bu sesi duymaya devam edersem göğsüm parçalanacaktı. Bir daha asla bir araya getirilemeyecek hale gelecekti kolayca. Kimse umursamayacaktı. Herkes beni yaşamaya devam ediyorum zannedecekti fakat yaşamaya devam etmek için atmaktan daha fazlasını yapabilen bir yüreğimin olması gerekiyordu.
Kadının haykırarak ağladığını duyuyordum hâlâ uzaklardan. Kaşlarımı çatıp gözlerimi aralamak için tüm gücümü kullandım. Ellerimden birini kulağımın üzerine kapattığımı bu rahatsız uykudan sıyrılınca fark ettim.
Aklımın içinde bir suikast düzenlenmişti ve ben de o suikastı düzenleyenlerden biri olduğumu her şey bittikten sonra anlamıştım. Duygu durumumu izah edecek çeşitli senaryolara sahiptim ama birçoğu vahşet içeriyordu. O yüzden düşüncelerimi de susturmak istedim. Bir kez daha uykuya çekilmeyi bekledim. İşe yaramadı. Başımın üzerine kapattığım yastığı hırsla yatağın diğer yanına savurdum. Komodinin üzerindeki telefonuma uzanıp saatin kaç olduğunu baktım. Altıya geliyordu. Çok erkendi. Uzun bir yoldan gelmiştim. Yaşadıklarım o yolculuktan daha ağırdı. Neden uyumaya devam edemiyordum?
Ağzımın içi kurak bir araziye kucak açmış gibi hissediyordum. Altımdaki yumuşak pijamayla, askılı üstümü değiştirmeden banyoya geçtim. Yüzümü yıkayıp saçlarımı tepemde topladım. Ayaklarımı sürüyerek odamdan çıkmıştım. Bu konuşmayı yapmam lazımdı. Annemi görmem, ona anlatmam, ona sarılmam şarttı çünkü zihnimin içinde kalabalık yapan o seslere tahammülüm yoktu.
Usulca yatak odasının kapısını araladım ve sabahın ilk ışıklarının aydınlattığı alanı bakışlarımla taradım. Yatakta ne annem ne de babam vardı. Odanın sağ köşesinde kalan kısımda karşılıklı iki koltuk duruyordu. Birinde annem oturuyordu. Babamın nerede olduğunu bilmeyerek kapıyı biraz daha açıp içeriye girdim. "Anne," Sesim uykumdan uyanalı çok zaman olmadığını ele verircesine çıkıyordu. Hem kısıktı hem de biraz pürüzlüydü. Annemin eli çabukça gözlerinin üzerine gitti, ıslanmış olan kirpiklerini kurulama derdine düştü muhtemelen. Ben boğazımdaki iltihaplı yaranın sızısıyla adımlarımı ona doğru attım. "Uyumadın mı sen hiç?"
"Erken uyandım," dedi benim gibi kısık çıkan sesiyle. Yandan görebildiğim yüzünü omzunun üzerinden bana çevirdi. Buruk bir tebessümü maske gibi yüzüne takmıştı. "Gelsene."
Söz dinlemeye elverişli bir insan misali oturduğu koltuğun başına kadar gittim. Ayakta duracak takatimin olmadığı sır değildi. Annemin ayakucuna oturup bir avucumu dizine yasladım. Tunç'un da birkaç kez böyle yaptığına şahit olmuştum. Anlatmıştım; annemin dizlerinde tılsımlı harfler sıralıydı. Onu bilen, onu tanıma şansını yakalayanlar olarak o dizlere bağlıydık. Bir uzvum annemin dizlerine saplı kalsın ki gücüm hiç tükenmesin istiyordum ben mesela.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...