Vega, Elimde Değil
Burası dünyaydı. Köhne, çıkmaz, esirliği asırlardır öğreten, özgürlüğün boğazına sarılan, tutan, hapseden, korkutan bir gezegendi.
Buraya dünya demeseydik gazap derdik belki de.
Hepimiz öfkeyle doluyduk. Zehrini oluk oluk akıtma imkânı bulanlar bunu masumların gözünün yaşına bakmadan yapıyorlardı. Çaresizliğimiz bizi daha çok öfkelendiriyordu. Bu dünya dedikleri yerde içinde kin beslemeyen bir insan dahi yoktu. Herkesin sessizce yürütüyor olsa da bir savaşı vardı. Herkes kendi davası uğruna uzuvlarını çürümüş otların üzerinde bırakarak ilerliyordu.
Bazen Fersah'ın gözlerinin içine baktığımda, gazabın en koyu ve kıvamlı halinin karalarını esareti altına aldığını görüyordum. Ona uzun uzun bakmayı sürdürürken düşünüyordum. Ellerini tutup ellerimin içine çektiğimi, gazabından sıyrıldığını; gözlerinin siyah bir ateş çemberi gibi yanmadığını hayal ediyordum. Yalnızca tutuşumun bile onu dünyanın acımasızlığından, yani gazabın işlendiği cehennem yansımasından kurtardığını düşünmek göğsümü genişletiyordu.
Elimdeki çizimlere göz atarken aklımı da kalbimin bellediği yoldan çekme çabası içine girmiştim. Faydasızdı. Gözüm sürekli telefonun ekranına takılıyordu, oraya düşen tek bir bildirim bile yoktu. Fersah'a attığım mesaja henüz geri dönüş yapmamıştı. İşi vardı muhtemelen. Hâlâ okunamayan kodlar vardı ve onların üzerinde çalışmak için sakin bir kafaya ihtiyaç duyuyordu. Şartlarımız ortadayken sakinlikten pek nasibimizi alamıyorduk elbette. Evin arka tarafında kalan, bizimkilerin köşk dediği ama aslında evden hayli ufak bir yer vardı. Babam orayı kafasını dinlemek için sık sık kullanırdı. Bugün Fersah'ı oraya gönderip kodlar için dilediğince çalışmasını söylemişti.
Yılbaşı gecesinin üzerinden üç gün geçmişti. O gün sabaha karşı uyanıp başımı Fersah'ın göğsünde bulduğumda beline sarılan kolumu sıkılaştırmıştım. Burnu saç diplerimi yokluyor, sakin nefesler alıp verirken kokumu soluyordu. Uyuduğundan emin değildim. Belki dalmıştı fakat başımı kaldırmamla beraber gözlerini açacağından şüphem yoktu. Tilki uykusu dediklerindendi onun teslim olduğu uyku. Fazlası için bedenini tamamen serbest bırakıp dışarıdan gelecek tehlikeleri unutması gerekiyordu.
Sıcacık kollarının arasında yeniden uykuyla buluşmam çok vakit almamıştı. Gözlerimi ikinci kez açtığımda kış güneşinin aydınlattığı odada yalnızdım. Fersah, benden önce hazırlanıp bizimkilerle iletişime geçmişti bile. Yapmamız gereken işler rüyanın bitişini vurgularcasına önümüze tepsiyle servis edilmişti.
Hem bunca gürültünün bir an evvel son bulması için elimden geleni yapmak istiyordum hem de köşeme çekilmeyi arzu ediyordum. Hiçbir şeye elimi süremeyecek kadar kalbimin patırtısına kapılırken, olanları bir sıraya koymaya yetecek gücüm bile kalmamıştı sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...