78

2.1K 330 508
                                    

Melike Şahin, Hançer

Fersah Cesuroğlu'ndan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Fersah Cesuroğlu'ndan

"Beni kurtarmanı kim istedi?"

Kursağımdan kara zorla geçirilen sıcak çorbadan sonra konuşacak takati bulmuştum. Günlerdir buradaydım. Günlerdir burada mıydım? Zaman kavramım ezelden beri kayıptı. Ama o an kaç günü arkamda bıraktığımı, kaç saati benimle ne yapacağını bilmediğim bir adamın yanında geçirdiğimi bilmiyordum. Beni öldürmek isteselerdi çoktan kafama sıkıp bir yere gömerlerdi. Keşke beni öldürmek isteseydiler. Kurtuluşun başka bir yolu var mıydı?

Kollarımdaki yaraları sarmışlardı. Üstüme temiz kıyafetler giydirmişlerdi ve ben bunların hiçbirine katlanamayarak doğruldum. Bunu da zor bela yapmıştım. Hâlâ kendimi kaçacak kadar kuvvetli hissetmiyor oluşum başıma dertti. Siktiğimin bedenini şuradan çıkarıp da sokağa geri dönemiyordum.

Birisi hafızamın kökünü bulmuş, orayı yakıp yağmalayarak beni perişan etmişti.

Başıma ne geldiğini hatırlamamak işkencemi katlandıracaktı.

Oysa sokakta geçirdiğim günleri hâlâ anımsamaya devam ediyordum. Onları yok etmeye yetmemişti kimsenin gücü.

Aklıma gelen şey telef olmaya yaklaşmış bedenimin harekete geçmesine neden oldu. Bileğimdeki güç tamamen çekilerek alınmadığı için uzandığım yerin hemen yanında duran sehpayı kolaçan ettim. Yoktu. "Nerede?" dedim karşımda oturan adama. Sorularımı cevaplamıyordu. Ona en başta sorduğum soruya da cevap vermemişti. Eğer bacaklarımın ayakta karıncalanmadan durabileceğine inansaydım ayağa kalkıp onu devirirdim. Kolayca yapardım bunu. "Pantolonum nerede?"

Pantolon sikimde bile değildi. İçindeki lazımdı bana. Arka cebinde küçük bir şey vardı. O lazımdı bana.

"Ne arıyorsun?"

"Getirsinler onu bana," dedim adama ruhsuz bakışlarımı dikerek.

Yeşil gözleri vardı, yer yer kırlaşan saçlara sahipti. Benden o şeyi çaldıysa onu kurtardığım gibi kalbini sökmesini de bilirdim.

"Aradığın bende," dedi kılını bile kıpırdatmadan. "Kimse elini sürmedi. Endişelenme."

Sınırda onunlaydık. Puslu görüntüler gözlerimin önüne düşerken kaşlarımı çatmıştım. Duvardan farksız göründüğüne dair hiç kuşku duymadığım yüzümde bir karanlık meydana geldi muhtemelen. Hatırlamaya çalışmak bana hep bunu yapardı. Bitlis'te, Tunç'la askerlik yaptığımız o senenin ardından olmuştu ne olduysa. Beni almışlardı fakat kimin aldığını öğrenememiştim. Tunç'tan ayrı düşürüldüğüme yanamadan beynimde açılan deliklerle savaşmıştım.

Bu savaşı istemedikçe üstüme yapıştığını hissetmek beni iliklerime kadar ruhsuzlaştırıyordu.

"Ver," dedim adama yalnızca.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin