Gökhan Kırdar, Yerine Sevemem
Aşk, beni yönetmek için varını yoğunu ortaya koymuştu. Üstüne düşenden fazlasını yaptığına inanıyordum. Sanki tüm çabasını benim üstümde harcamış, geriye harcayacak gram kadar çabası kalmamıştı.
Aşk neden yönetmeyi seven baskıcı bir duyguydu?
Gözlerimi açtığımda hafızamı terk etmesini umduğum görüntülerle beraber hislerim de toz bulutuna dönüşsün istedim. Hiçbir işe yaramadı. İstemenin garip ve benzersiz tadını dişlerimin arasında dağılmış şekilde buldum.
Aşk, beni yönetmek için didinip dururken gözlerim acıyordu. Ellerimi koyduğum her yeri yabancılıyordum. Tek bir yerde, tek bir tenin üzerinde ay gibi parlayacakmışım gibi imkânsız bir duyguyu kemiklerime asıyordu. Ben de tüm direncimi bir ölünün bedenini sergiler gibi astığı duygudan kaçmak için kullanıyordum. Sonra bir kahve yapıp içmeye bile dermanım kalmıyordu. Geceleri başımı yastığa koyduğumda yorgunluktan uykuya bile dalamıyordum. Beni böylesine derinden yoran bir duygunun efsanelere konu olması nasıl bir acımasızlıktı?
Kirpiklerim birbirlerine kavuşması hiçbir şey ifade etmeyen insanlar gibi çırpınıp durdular. Onların arasında acıyla kıvranan harelerim Sühan'ın pamuk gibi ellerine değdiler. Önce burnumun ucunu dokundurdum kızımın küçücük eline, ardından dudaklarımla boğumlarının üzerinden geçtim. Kokusu her şeyin ötesinde, her şeyin ışıklar kadar uzağındaydı.
"Fesa," dediğinde şaşkınlıkla kırpıştırdığım gözlerimi yeniden yüzüne çevirdim. "Anne Fesa geldi."
Birisi baltayla karşıma dikilip canıma kastı olduğunu cümle âleme ilan etmiş gibi kalakaldım. Ne hissedeceğini şaşıran, oradan oraya savrulmayı huy edinmiş bir gezginden farksızdım. Kızım babasına ismiyle hitap ediyordu ve bunu öyle kendi diline uygun yapıyordu ki, onun dudaklarından dökülen her harf göğsümde kendine sıcacık bir yer ediniyordu.
Sıkışıp kaldığım yerden çıkmaya mecbur bırakıldığımı hissediyordum. Aynı zamanda heyecanla göğsümü döven kalbimin atışları dışarıdan duyulacak kadar gürültülüydü. Fersah'ın bu eve ben müsaade etmeden girmeyeceğini, giremeyeceğini gayet iyi biliyordum ama ne fark ederdi ki? Kızımız onun ismini dillendirmek için ağzını açıyordu ve ona alıştığını bu yolla göstermeyi seçiyordu. Sıkıştığım yerin gitgide nefesimi çalması, gözlerimi köreltmesi, tenimi ağırlaştırması baş edilebilecek gibi değildi. Düşündükçe boğularak ölmeye yaklaştığıma inanıyordum. Altında kalıp can çekiştiğim bu düşünceyle beraber Sühan'ı kucağıma aldım. Dişlerini göstererek elini yüzüme koydu. Küçük parmakları yanağıma dokunurken duramadım, odadan çıkar çıkmaz merdivenlere yöneldim ve adeta koşar adımlarla giriş kata indim.
Duyması gerekiyordu.
Bir daha ne zaman yaşanacağını kestiremediğiniz anları kaybetmek korkunçtu. Fersah'ın şahit olmasını istediğim bu anı havaya karışıp yok olsun istemiyordum. Sühan'ın ona alıştığını, ismini söylediğini, çağırdığını ve aslında en çok da gelmesini istediğini duysun istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...