Kıraç, Bir İstanbul Masalı
Aydınlık bir gecenin ne demek olduğunu biliyordum.
Işıkların yanması, gökyüzünün renginin açık bir maviyle kaplanması değildi. Yıldızların simsiyah bir örtünün üstüne kondurulmasını anımsatıyordu. Eğer gökyüzüne baktığınızda yıldızları görüyorsanız, aydınlık bir gece yaşıyorsunuz demekti.
Sabah olmasına rağmen benim gökyüzümde yıldızlar parlamaya devam ediyordu. Sühan babasının kucağında uyuyordu, gözümü açtığım an onları öyle görmek bana ışıl ışıl bir siyah örtünün üzerindeymişim gibi hissettirdi. Fersah'ın başı koltuğun başlık kısmına düşmüştü. Sühan'ın eli onun boynundaydı ve yüzünün yarısı da göğsündeydi. Dünyanın en paha biçilemeyecek manzarasına gözlerimi açtığımı kavrayabilmiş sayılmazdım. Haftalar, aylar ve yıllar geçmişti. Fersah'ı göreceğime bile ihtimal vermiyorken, ikimizin bir parçası onun kucağındayken içimin içime sığmadığını hissediyordum.
Sühan'ın saçlarının üstünden onu uyandırmadan öptüm. Fersah'ın kocaman avucu kızımın bedenine serilmişti, onu kendisinden almaya yeltenecek bir gölgeyi bile yok edecek ruhu vardı.
Onları yalnız bırakarak salondan ayrılmamın hemen ardından banyoya girdim. Yaşadığım şeyin gerçekliğine ikna olmam için aynada suretimi görmem yeterliydi aslında. Tüm kemiklerinin üzerinden dişli makinelerle geçilmemiş biri gibi parlıyordu göz bebeklerim. Yıkımım yaşanmadan önce de benzer bir parlaklık sarardı çehremin tamamını. Sanki eziyetlerimin hepsi aynı anda son bulmuştu fakat henüz bir şeylerin sonlanmadığının da farkındaydım. Yalnızca çok az kalmıştı. Bildiğim şey buydu.
Su vücudumdan akıp giderken, yoğunlaşacağımız sorunların karşısında daha sağlam duracaktım. Bunun da bilincindeydim. Banyo dolabında bulduğum kocaman havluyu bedenime sardım. Islak saçlarımı hızlıca kuruttum. Fersah hem benim hem de Sühan için haddinden fazla eşya getirtmişti. O eşyaları karıştırarak makyaj malzemelerini, bakım ürünlerini ve etiketleri üzerinde duran kıyafetleri buldum. Önce tüm tenimi nemlendirdim, daha sonra yüzüme tüm ağırkanlılığımla bakım yaptım.
Yeniden doğduğum bir gün değildi ama yeniden doğmak için bugünün hiç de fena olmayacağına inanıyordum.
Fersah'ın odasında saçlarımı nasıl yapacağımı düşünüp aynadan kendimi kontrol ederken Sühan'ın sesini duydum. Kızım çığlık atarak kendini ifade etmeye çalışıyordu. Araya sıkıştırdığı kelimeleri Fersah anlamaya başlamış olmalıydı. Bu bile dudaklarımın iki yana doğru genişlemesine sebep oldu. Kendimi dizginleyemeyeceğim ve aslına bakılırsa dizginlemeyi de biraz bile istemeyeceğim bir haldeydim. İçimde hâlâ tarifi kolaylıkla yapılamayacak kadar derin bir yer sızlamayı sürdürüyordu. Etrafına dizdiğim taşlar oranın hava almasını engelliyordu sanki. Bu çabamla beraber dizlerimin kırılmasına, onları tekrar tekrar yaralamama müsaade etmemiş oluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...