Suzan Hacıgarip ft. Çağan Şengül, Sancı
Sırrını öğrenemediğim adamla beraber sır tutmak boynumun borcu olmuştu.
Fersah'ı anlamak için kendimi onun yerine koymama gerek kalmıyordu. Eskiden de böyleydi. Onu anlamanın çok kolay bir yanı vardı. Canım acılar içinde naralar atsa da bunu yapmaya yavaşça çekilirdim. Şimdi de onun sezgileriyle, yaptığı planın kusursuzluğuyla hareket edecektim. Gözlerine baktığımda, yanımda sessizce oturduğunda bile aynı şey için denizleri aşmaya hazır olduğumuzu görüyordum. Yani ben yine Fersah'ı kolayca anlamanın kurak bölgesindeydim. Dilim damağım birbirine yapışarak boğazımı çoraklaştırıyordu fakat buna değerdi.
Kadir'in hain olduğunu düşünmüyordum. Bu gerçek olamayacak kadar kabus dolu bir gecede esir kalmışım gibi hissettiriyordu. Onun hakkında ne düşündüğümün bir önemi yoktu ama o kadar fazla şey yaşanmıştı ki... Derin bir nefes almayı deneyip gözlerimi açtım. Balkondan baktığım manzarayı bir daha ne zaman göreceğim hakkında en ufacık fikre dahi sahip değildim. Bugün İstanbul'a gidiyorduk. Oraya gittiğimizde baş etmemiz gereken şeyler azalmak yerine yoğun bir şekilde artacaktı. Ancak benim uzun zaman önce gördüğüm şehrin büyüsüne kapılmam da Fersah'ı anlamam kadar kolaydı.
Öğrenemediğim ne varsa oradan fırlayan eller yüzüme akın ediyordu. Koca avuçların altında boğularak can vermeme ne kadar kalmıştı?
Polar sabahlığımın kuşağını sıkıca bağlayarak kaşlarımı çattım ve balkondan içeriye geçtim. Böyle şeyleri düşünerek yıpranmak için fazla olayla boğuşuyordum. Her şeyi sırasıyla düzene koyacaktım. Önce bu çıkmaz sandığım sokağın çıkışını yanımdaki insanlarla beraber bulacaktım. Sonrasında dağılmayı da göze alırdım. Bir kere daha bunu yapabilirdim. En ağırını yaşamış insanlar bilir neticede. Her dağılışın sonunda toparlanmak için kendi kollarınızı kullarsınız.
Sabahın erken saatlerinde yanıma gelen annem Sühan'a banyo yaptırmak için kollarını sıvamıştı. Kendisine bunun mümkünü olmadığını açıklayıp Sühan'ın sudan korktuğunu söylediğimde babam da yanımıza gelmişti. Kılıç Alabeyli bir çocuğu nasıl tutacağını, onu nasıl yıkayıp nasıl besleyeceğini çok iyi bilirdi. Sadece bizimle değil, evladı sayılabilecek çocuklarla da o muhatap olmuştu.
Onları bir şekilde ikna edip odadan çıkardığımda Sühan'ın sayıklar gibi babasının ismini söylemesi içimi deşmeye başladı. Fersah'ın ondan köşe bucak kaçtığını tahmin etmek zor değildi. İnsanın öylece aşamayacağı şeylerden bir tanesiyle daha burun buruna gelmiş bir adamdı o. Kendine hak görmediği şeylere sahipti. Bu sebeple hakkı olan her şeyi bağrına yaslamakta güçlük çekiyordu. Sırtında taşıdıklarını da oradan indiremiyordu.
Düşündükçe mahvolmayı iyi bilen ruhumun ince ince sızlayışı nüksetti. Duramadım yerimde daha fazla. Sühan'ı kucaklayıp sabahlığım gibi polar olan terliklerimi ayaklarıma geçirdim. Benim odamın karşısındaki odanın kapısına geldiğimde Sühan'ın elini havaya kaldırdığını gördüm. "Çalalım mı?" diye sordum kızıma. Ona ne isterse onu yapıyordum ben sanki. Bütün sorumluluk Sühan'ındı. Küçük bir bebek olmasını göz ardı edeceğim nadir anlardan birini yaşıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...