Cem Adrian&Celo Boluz, Rüya
Elinin tersini tuzlu suyun yüzeyinde gezdirdi. Avucunun içindeki deniz kabuğuna bakarken yüzünde huzurlu bir tebessüm vardı. İçinde asılmayı bekleyen idamlık mahkûmlar bugün hayli sessizlerdi. Onlar için dökeceği gözyaşları kurumuştu. Bu sebeple Deva, parmaklarını avucunun içine doğru kapatarak deniz kabuğunu gizledi. Oraya değecek tek tuzlu su denizin ta kendisi olsun istiyordu.
Islanan etek uçlarını umursamaktan çok uzaklarda aldığı nefesler ona iyi geliyordu. Altındaki mayosunun beyaz rengindeki ipleri elbisesinin açık olan kısımlarından görünüyordu. Denize tamamen girmeye, biraz sırtüstü uzanıp güneşin tadını çıkarmaya ihtiyaç duyuyordu. Ayağının altında ezilen ıslak kumlar eşliğinde Tunç'un yalnızca bir havlunun üzerinde uzanan bedenine doğru yürüdü. Genç adamın altında siyah bir şort vardı. Onun dışında yıldız tozlarını anımsatan benlerinin bulunduğu göğsü açıktaydı. Sol tarafında çok daha yoğun, küçücük noktalar halinde dağılmış olan benlerine yakından bakmayı arzuluyordu. Yapamadıkça içine kapanan bir çiçeğin yapraklarını andırarak rengini hastalıklı bir sarıya emanet ediyordu.
Dün gece rüyasında Tunç'un denizin dibine gömüldüğünü görmüştü.
Sessiz gözyaşları yanaklarından süzülürken, onu rüyasında bile kurtaramadığı için göğsünden arşa yükselen ateşleri izlemişti.
Eğilip elbisesinin eteklerini uçlarından yakaladı ve üstünden sıyırıp çantasının yanına bıraktı. Tunç'un tepesinde duran büyük güneş şemsiyesinin altına geçti, onun kapalı gözlerini açmasını bekledi. "Denize girmeyecek miydin sen?" dedi genç adam gözkapaklarını aralamadan.
"Sen beni tek bırakmayacaktın," diye mırıldandı küskün bir tavırla. Aslında içinden geçen şey dudaklarını zorlayan tebessümünü serbest bırakmaktı. Buna çok fazla dayanamayacağı besbelliydi. "Denizanası çıkabilir. O zaman ne yapacağım?"
Tunç tek gözünü aralayarak kızın yüzüne dökülen saçlarına bakış attı. Deva'yı kumsal boyunca koşturacak kadar güzel gözlere sahipti. "Adımı sesleneceksin, ben geleceğim."
"Her çağırdığımda geleceğine söz verebilir misin?"
Tunç burun kemiğini sert bir zemine vurmuş gibi afalladı fakat bunu dışarıya yansıtamadı. Sanki burnundan oluk oluk kan gelmeye başlamıştı, kimseler görmüyordu.
Dudaklarını kıpırdatamadan Deva'dan tiz bir çığlık yükseldiğini duydu. Genç kızın sırtına doğru denizin suları sıçratılıyordu. Bunun kız kardeşinin işi olduğunu bilen Tunç normal şartlarda gözlerini devirirdi ama onu vermeye korktuğu bir sözün pençesinden çekip aldığı için tepkisiz kalmıştı.
Bir süre boyunca Deva'yla Betül'ün birbirlerine su atarak gülüştüklerini işitti. Tekneden çok fazla uzaklaşmış sayılmazlardı. Kızlar kıyıda vakit geçirmek, biraz yüzüp güneşlendikten sonra diğerlerinin yanına dönmek istemişlerdi. Aslında bu Betül'ün fikriydi ancak yanına Deva'yı da katarak Tunç'un iradesini çatlatmak için elinden gelen mücadeleyi göstermişti. Nitekim başarılı da olmuştu. Teknedeki kalabalığın içine girmeden evvel burada sakinliği içlerine sindirebiliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...