51

4.1K 396 456
                                    

Sam Smith, Fire On Fire

Cem Karaca, Ay Karanlık

Çok uzaklarda, kurşun yarasını dağlamışlar gibi haykırsa onu duyardım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çok uzaklarda, kurşun yarasını dağlamışlar gibi haykırsa onu duyardım.

Herkesten saklanması gerekse onu kimsecikler görmesin diye ayak basılmamış yerlere sürüklerdim. Yarasının eskiliği gözlerimi yaşartsa bile başucuna oturup sarmak için ellerimi kullanırdım. Gözlerime baktığında hiç sahip olamadığı o çatıyı gören adamı göğüs kafesimin başköşesine yerleştirmekten gurur duyardım.

Fersah'ı kimsesiz bırakmazdım.

Bir kurutma makinesinin önünde oturmuştum ve baktığım yerden fazlasını görmekle cezalandırılmıştım. Elbisem çamura bulandığı için hızlı yıkama programıyla yıkatıp kurutma makinesine atmıştım hemen. Hun Firuz'un Fersah'a tahsis ettiği bu evde istemeyeceğiniz ayrıntılar bile mevcuttu. Banyosunda siyah bir küvet, özel tasarım olduğu anlaşılan dolaplar bulunuyordu. Kocaman bir ayna vardı oturduğum yerin tam arkasında. Sade ve çıktı. Evin geri kalanının da aynı imajla dizayn edildiğinden emindim. Şu ana kadar yalnızca giriş kısmını, aralıklı merdivenleri ve banyoyu görmüştüm.

Kapı bir kez tıklatılınca üstüme sardığım havlunun ucunu kavradım. Banyonun tasarımına uygun kaçacak dolaplarda siyah, lacivert ve kahverenginde havlular da vardı. Küvete hiç girmeden aldığım hızlı duşun ardından o havlulardan birini kapmıştım, vücuduma doladığımda renginin lacivert olduğunu fark etmiştim. "Hâlâ müsait değilim," diye seslendim kapının arkasındaki Fersah'a. "Sen keyfine bak bence. Yaklaşık yarım saati daha var bu makinenin."

"Betül," dedi Fersah tahammülsüz bir sesle. "Bırak şimdi makineyi. Kıyafet bıraktım buraya sana. Onları giyin."

"Ne kıyafeti?" derken yüzümü buruşturdum ama o bunu elbette göremedi. "Sen burada yaşamıyorsun bile."

"Firuz laftan anlamayan bir dayı olduğu için yaşamadığım evde her halt var." Konuşuldukça canını sıkmaya devam eden mevzunun üstünü koyuverdiği nefesle kapattı. "Bıraktım buraya. Giyinip gelirsin."

Onun ayak seslerinin uzaklaşmasını bekledim. Dışarıda, yağan karın altında olanlardan sonra yüzüne tam manasıyla bakmış değildim. Bu utandığım ya da ona bakarsam eskisi gibi dik duramayacağımdan korktuğum anlamına gelmiyordu. Kalbimin her bir damarını ince, hassas, dokunulduğunda kopması an meselesi olan ipler ele geçirmişti. Fersah'a uzun uzun bakma gafletine düşersem bu iplerden salıncak kurulacaktı içimde. Ona bakmanın beni ne derece imtihan ettiğini bu sefer çok daha yoğun hissedecektim.

Kapının önündeki kıyafetleri alıp tekrar banyoya girdim. Siyah bir alt eşofmanla ince füme rengi kazak getirmişti bana. Hiç kullanılmamış kıyafetlerin üzerimde çuval gibi durması şaşırtıcı değildi. Eşofmanın bel kısmını sıkabildiğim kadar sıkmıştım, ayaklarımın altına kadar uzanan paçalarıı üç kez katlamıştım ama yine de bol görüntüsünden kurtulabildiğim söylenemezdi. Askısız sütyenimin üstüne giyindiğim kazağın kollarını da dirseklerime kadar çekeleyerek ellerimin üstünde durmasını engellemek istedim. Aynadaki yansımam bana hem komik geliyordu, hem de tuhaf bir heyecan dalgasıyla kuşanmış, dertsiz tasasız bir kızı seyrediyormuşum gibi hissettiriyordu.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin