Bebiklerim bu bölümler için hep çok heyecanlıydım. Nihayet buradayız. Nihayet heyecanımı sizinle paylaşıyorum. Yorumlarınızı çok merak ediyorum. Sık sık yorum yapın bence. Bir de oy vermeyi unutmayın, olur mu? En kısa zamanda yeni bölümü yayımlamak istiyorum. Geri dönüşlerinizi bekleyeceğim. Öpücükler.
Cem Adrian, Bir Kar Tanesi
Before You Exit, The Butterfly Effect
Şöminenin ateşini seyrederken kirpik diplerinin sızladığını hissediyordu. Suçu da ateşe yakın durmasının üzerine atıyordu. Saatler önce, sabahın kör denecek bir vaktinde babasıyla yaşadığı evdeyken olanlarla alakası olmadığını savunmak istiyordu. Bunu yapmaya ihtiyacı olduğunu zannediyordu belki de.
Babasıyla yaşadığı ev...
İçinde yaşandığı belli olmayan bir evdi orası. Ne zaman gidip orada uyuyacak olsa birisi boğazına çöküyormuş gibi hissetmesi garipti. Sonuçta doğduğundan beri o evdeydi ve bir zamanlar annesiyle beraber o evin içinde yaşadığını unutacak kadar aklını yitirmediği ortadaydı.
Ortada mıydı sahiden?
Hâlâ ateşin kızıl rengini seyrederken babasına söylediklerini düşündü. Karşısına geçip avuçlarını omuzlarına koyarak konuşan adama buruk bir gülümseme bahşetmişti. "Çocuğu saatlerce ağlatıp kucağına alıyorsun, alnından öpüyorsun ve canı hiç acımamış gibi sana gülümsesin diye bekliyorsun." Sıraç Cesuroğlu'nun yaptığı bundan ibaretti. Başka türlüsünü bilmeyen uzuvlara sahipti ve işin aslı Deva çocukluğundan beri içten içe bunun farkındaydı. Sadece o zamanlar adını koyamayacak kadar ufacıktı. "Bunu yapamazsın. Gücün yetmez." Başını sağa sola sallayıp babasının bileklerine tutunarak gözlerinin içine baktı. "Senin adın Süleyman olsa, dünyaya hükmetsen yine yetmez."
Babası karşısında sessiz sedasız dururken gevşeyen ellerinden faydalandı. Omuzlarını avuçlarından kurtarıp Sıraç Cesuroğlu'nun bir elini iki eliyle birden kavradı. Oysa Deva bu elleri hep çok güçlü, çok şefkatli, çok sevgi dolu bulmak için didinirdi. Babasından hep çekinirdi fakat onu sevmediği, sevmekten vazgeçtiği bir dünya hayal edemezdi.
"Beni Alabeylilerin evine götürsünler," diye fısıldadı hâlâ küçücük ellerinin arasında duran kocaman ele bakarak. "En doğrusu bu... Sen de öyle düşünmüyor musun?"
Sıraç Cesuroğlu'nun kendisine nasıl baktığını görmedi. Gözlerini kaldırıp onunla buluşturmadı bakışlarını çünkü kalbi eksik malzemeli bir bisiklet gibi yağ akıtıyordu. Yarı yolda bırakacaktı Deva'yı.
Saatlerdir Alabeylilerin evindeydi. Tunç ve Betül'ün annesiyle bir kitap üzerine sohbet ederken iyi hissetmişti. Hiç değilse normal hissettiğini söylerken güçlük çekmezdi. Rabia Sultan'ın onun elinde gördüğü kitap hakkında konuşmaya başlaması kafasını dağıtmıştı. Karakterler hakkında farklı yorumlar yapıyorlardı. Deva bu esnada bakış açısının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...