Heyecanımı sizinle paylaşmayı çok sevdiğim için çatır çatır bölüm yayımlıyorum farkındaysanız. Evet, müthiş bir hareket arkadaşlar biliyorum. Şimdi siz de bölümü oylayıp yorum yapmayı unutmayarak bana destek oluyormuşsunuz. Öyle duydum. Keyifli okumalar!
Güncel Gürsel Artıktay, Ölmezdim
Kilidi kırılmış bir kapının kolunu sıkı sıkıya tutarak sabit durmasını sağlıyordum. Kolum ağrıyordu artık. Hem orada sonsuza kadar durup kapının açılmasını engelleyecek güçteydim hem de tükenmiştim.
Kadir'in bana aşağıdan bakan gözlerine bakarken bileğim ağrıyordu. Kanıma sızan öfke, hırs, her şeyin bedelini ödetme arzusu kaburgalarımda çağlıyordu. Bileğim kırılsa da bu silahı indiremezdim. Kanım damarlarımda daha hızlı akıyor, kalbimin göğsüme daha şiddetli çarpmasına yol açıyordu. Gözlerimin içindeki sızıyı yok etmek için kirpiklerimi yavaşça birbirlerinin üzerine örttüm. Yetmedi. Göz kapaklarımın içine yaşamamış olmak için kendimi eksilteceğim görüntüler çizildi. Oradan çıkamadım. Kadir'e baktıkça görüntüler karıştı, aralarından birkaçı onları daha net görmem için büyük bir uğraş verdiler.
Kadir annesini kaybetmişti. Ben onun yanındaydım. İlk kez annesinin cenazesinde görmüştüm onu. Yanına gidip koca adamların arasından sıyrılması için elimden geleni yapmak istemiştim.
Hayatıma Fersah girdikten sonra onun aşkıyla yanmadığımı çok daha derinden hissettiğim doğruydu. Ben hiçbir zaman Kadir'in uğruna gemilerin tamamını yakmaya yaklaşmamıştım. Fakat onun beni sevmesiyle beraber çocuk sayılacak kalbimde bazı şeylerin yeri değişmişti. Kadir'i hayatıma almanın kolaylığıyla çepeçevreydim. Bana vurgunluğunu belli eden bakışlarıyla, her an yanımda duracağını gösteren duruşuyla ve ailemle kurduğu ilişkiyle kuşatılmama sebep olmuştu.
Aynı dünyanın içindeydik ve aynı dünyanın içinde yine aynı derdin davasını sürdürüyorduk.
Öyle zannediyordum.
Kadir hiçbir zaman benimle aynı derde düşmemişti. O dert için didinip tırnaklarıyla toprağı kazıya kazıya hayatta kalmaya çalışmamıştı. Kadir Şavk'ın hayatta kalmak için verdiği uğraş başkaydı.
O benim gibi değildi.
Hep aynı dünyanın karmaşası yüzünden ters düştüğümüze inandığım adam benim dünyamı yakmaya kalkışmıştı.
"Nasıl?" diyebildim kendi kendime konuşur gibi. Algılayamıyordum ve bu beni çok zorluyordu. Beynimin içinde patlayan havai fişeklerden nefret ediyordum. Gökyüzünde yarattığı kaosa katlanamadığımı iliklerime dek hissediyordum. Kuşların öldüğünü neden kimse görmüyordu? Parçalanan kanatları, gökyüzünden usul usul süzülen tüyleri neden kimse görmek istemiyordu?
"Betül," dediğinde ismimi onun sesinden duyduğum için öğüreceğimi sandım. Eğer elimde bir silah olmasaydı bedenimi kaskatı kesmeden bir kenara geçerdim, midemdeki su bitip tükenene kadar öğürürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...