Bölüm şarkısı: Manuş Baba - Yana Yana
Uzun süre karanlıkta bir noktaya bakınca gözümün önünde bir görünüp bir kaybolan sahte ışığa kanıyordum. Altın sarısı lekeler gibi o olmayan ışıklar. Bir noktayı diğeri takip ediyordu ve ben onları birbiriyle yarıştırmaya başladığım anda boşlukta kayboluyorlardı.
Fersah'ı bu olmayan ışığa benzetiyordum. Onun damdan düşer gibi hayatımızın içine girmesinin yanı sıra duruşu, tavrı, çelik yeleği andıran bedeni düşünce havuzunda kulaç atıp durmama sebep oluyordu. Sonra çalan türküyle o çelik yelekten içeriye sızıp bedenine saplanan bir mermi vardı. İmkânsız denilen şeyi yapıyor, adamı yaralıyor ama neden yaralandığını ona hatırlatmıyordu. Veyahut öyle büyük bir oyunun içinde başroldü ki yeteneğinden asla sual olunmuyordu. Yanındakileri, çevresinde bulunan insanları bir şekilde inandırmayı başarıyordu kendine.
Duymamı umursamadan ya da duyacağımı tahmin etmeden mi söylemişti o lafları? Neden benim yanımda zaafını açık etsindi ki? Bir şeyler yerine oturmuyordu. Açıkta kalan kısımlar vardı ve ben kesin bir sonuca ulaşamadıkça daha çok kurcalamayı bırakamıyordum.
Yılmaz'ın mekânında aradığımız adamı bulamamıştık o gün. Sürpriz bir netice olmamıştı aslında. Hem kendimizi göstermek hem de birilerinin haber uçurma ihtimalinin yüksekliğini bildiğimiz için özellikle yaptığımız bir hamleydi.
Fersah sürekli koşturma halindeyken diğer yakadaki türkü barın orada bir esnafla anlaştığını öğrendim. Bizim gittiğimiz barda görenler ona haber uçuracağı için diğer mekânı kullanması muhtemeldi. Kapı önüne ya da başka noktalara koyacağımız bir adamın yakalanması, göze batması da hayli yüksek olasılığa sahip olduğundan mütevellit esnaf mantıklı bir tercihti. Daha sonradan bu bilgiyi bana söylemesi dışında sıkıntı görememiştim.
Üstelik söylemekten kastım bile isteye bana rapor vermesi de değildi. Babamla yaptığımız küçük toplantıda herkesle beraber öğrenmiştim. Gözlerimin içine bir süreliğine bakıp planın bu kısmını özellikle dillendirmekten kaçınmamıştı. Neden daha evvelden haberimin olmadığını sorup onu tekmelemek istiyordum fakat babamın takdir dolu ifadesi de bizimle aynı ortamda olunca dudaklarımı ısırarak susmuştum. Kilit üzerine kilit vursam da kelimelerimi en fazla o toplantı bitene kadar erteleyeceğimi biliyordum. Fersah'ı kolundan tutup mermer gibi durmasına aldırmadan kendime çevirecektim ve bu işin başında kimin olduğunu hatırlatacaktım.
Planım bu yöndeyken düşüncelerimin, o düşüncelere giderken gösterilen levhaların üzerine benzin döküldü. Hırs gözlerime ateş olarak yansıyınca tutuşmaları da gecikmedi. Babam beni toplantıdan sonra yanında tutup birtakım konuşmalar gerçekleştirdi. Ne acelesinin olduğunu bilmediğim bu konuşmanın neticesinde Fersah ortalıktan kayboldu. İşmiş gibi Yanık'a da ulaşamadım. Hepsini bir odanın içine doluşturup günlerce aç susuz bırakma fikrine sıcak bakıyordum. Yetinemiyordum hatta. Avucumun içini şişirmek pahasına suratlarına vurma isteğim ibreyi zorluyordu. Ancak en çok o Fersah dedikleri sır kutusuna!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...