Bölüm şarkısı: Karsu - Siyah
Bir ıslık sesi duyuyordum. Tanıdık ve içimde heyecan bayrağını dalgalandırmaya başlayan bir ıslıktı bu. Bahçe kapısından içeriye girer girmez adımlarımı o ıslığı takip ederek atmaya başlamıştım. Arkamdan gelen Fersah'a omzumun üzerinden bakarken bile ayaklarımı sabitleyemiyordum. Onun kaşları alnına doğru yükselirken benim bakışlarım tekrar önüme çevrilmişti. Bu ıslık bana Tunç'u hatırlatıyordu. Daha iyi ifade etmek gerekirse onun nefes alıp verdiği zamanlara varmaya çalışıyordu ruhum. O zamanların içine girebilmek için sesimi hiç çıkarmamam gerekse bile razıydım. Tunç'u bir kere daha görmek, bir kere daha yüzünü izleyebilmek için sessizliği kendime dolamaktan gocunmazdım.
Islığın sahibini gördüğümde durakladım. Fersah da benimle birlikte durduğunda kolu koluma değecek kadar yakınımda olduğunu hissettim. Bir elektrik cihazına bağlanmışım gibi titreyişe geçmeye yüz tutan kolumu yok saydıran şey Salih'in varlığı oldu. Onun ıslak ellerini bezle kurularken beni fark etmesi, dudaklarını büzerek çaldığı ıslığı yarıda kesmesi yüzüme içten bir tebessüm yerleşmesine sebebiyet verdi.
Salih'in elindeki bezi bırakmasını beklemedim. İki adımla tam önüne geçip parmak uçlarımda yükseldim ve kollarımı boynuna doladım. "Dönmüşsün," derken sesimin canlılığına ben bile şaşırıyordum. Fakat tüm duygulardan daha baskın çıkan bir hissiyat çiçek gibi açmıştı. Hassas yapraklarına dokunmaya korkuyordu görenler zira bir yaprağı düşse boynu eğilecekti. "Dönmüşsün. Sonunda. Gelmişsin." Salih'in bir eli belimi, diğeri sırtımı sararken gülümsemem biraz daha genişledi. Omuzlarına tutunarak boynundan ayrıldım. Yıllar önce eşinden ayrılan teyzemle birlikte bu kapıya geldikleri günü anımsadım. Gülen yüzüme tezat düşecek şekilde dolan gözlerimi kırpmadım. Salih'in annesinin kopyası olan gözlerine bakarak konuştum. "Hoş geldin. Ne zaman geldin? Bana niye haber vermedi kimse?"
"Sakin olsana sen," dedi Salih şefkatle kısılan bakışları eşliğinde. "Yeni geldim. Gelir gelmez de birtakım pisliklerle uğraştırıldım." Yüzüme düşen saçıma uzanıp omzumdan geriye bırakırken sesine neşe katmayı ihmal etmedi. "Hala boynumu kıracak gibi atlıyorsun kızım. Lazım o bize."
"Neyle uğraştın?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. İmayla başını hafifçe geriye atıp bakışlarını sağ tarafına çevirdi. "Demek Çetin'le tanıştınız. İyi geçti mi bari?"
"Uzun zamandır bu kadar iyi stres atmamıştım," Onun tavrına gülümsemek dünyanın en basit işlerinden biri olduğu için dudaklarımı genişçe iki yana kıvırdım yine. Salih ise şovunu kısa kesip iki yana düşürdüğü kollarından birini omzuma attı. Bu hareketiyle koltuğunun altında küçücük kaldığımı hissediyordum. "Tanışmam gereken başka biri daha var sanırım." Cümlesini bitirir bitirmez bahsettiği kişinin Fersah olduğu bilgisiyle yanaktan öpüşmeli bir selamlaşma gerçekleştirdim. Tuhaf bir heyecan dalgası mideme vurup beni olduğum yerde kıvrandıracak durumu sokunca bahsi geçen adamla göz göze gelmek bir çığın altına sürüklenmeme yol açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...