Bölüm şarkısı: Dodan - Oğul
Tüm ağlayışlarımı, kederlerimi, ruhumdan eksiltip cam kırığı gibi ayaklarımın altına serilen dertlerimi katlayan bir şey oldu. Evimizden cenaze çıktı. Annem sessiz dualar ederek uğurladığı oğlunu, babam elini sırtından çekmediği evladını kaybetti. Ben ağabeyimi, canımın ta içini toprağa verip onunla beraber omurgamı gömdüm. Nasıl dik durulacağından habersiz, küçücük halimle gecenin bir yarısı ağlamaktan nefesim kesilmişken bir mezarın başına tünedim.
Mezarlıklar korkunç muydu? Bence mezarlıklar ağlamak için en ideal, en gösterişsiz sığınaklardı. Adımımı attığım anda kendimi ağlamamak için sıktığım her ortamın acısını çıkarmak istercesine hıçkıra hıçkıra ağlarken bulurdum. Garip bir gülün ağlayışına benzetirdim aslında bunu içten içe. Bülbülün toprağına haber gitmesin diye dualar ederdim. Bülbülün toprağı benim her yerden daha çok yuvammış gibi hissederken öyle zor gelirdi ki duayı dillendirmek.
Gözlerimin önünde psikopatın tekinin öldürüldüğü o yerden dönerken yol uzadı. Yola yol eklenip beni ülke değiştiriyormuş gibi zamanın içinde boğdu. Yanımda arabayı kullanan Fersah'ı tutup yakasından sarsmak isterken tüm gücümü bir kâbusun yaşandığı o yerde bırakmışçasına kımıldayamadım. Parmaklarımın buz gibi oluşuna öfkelenecek takatim dahi olmayışı yüzünden ellerimi birleştirip sımsıkı kenetledim birbirlerine.
Ağabeyimle silah arkadaşlığı mı yoksa daha fazlasını mı yaptığını bilmediğim adamla hesaplaşacak kadar toparlanmalıydım. Bu yüzden araba kapının önünde durduğunda ve henüz evin otoparkına giriş yapmak için tekrar harekete geçmeden kapımı açıp aşağıya indim. Demir kapı ağır ağır aralanırken ilk boşluktan kendimi sığdırarak içeriye sızdım. Yanık apar topar kendi sürdüğü arabadan inmişti muhtemelen. Arkamdan bana yetişerek ne olup bittiğini algılama ve pürüzleri ortadan kaldırma gayesinde olduğunu biliyordum. "Fersah'ı gönderin," dedim çatlamadan çıktığı için memnun olduğum sesimle. Yürümeye devam ediyordum. Yanık olduğu yerde durup talimatımı dinlemeye koyulmuştu. "Arka bahçede olacağım. Başka kimse gelmeyecek. Sinek bile görmeyeceğim etrafta."
Evin çevresindeki korumaların bahçeden dışarı çıktıklarını görebiliyordum. Hareketlenen kalabalık kulaktan kulağa gelen haberle bize gözlerinin değemeyeceği bir bariyer kuruyorlardı. Ben göğsümden yükselen kor alevlerin yerdeki çimeni, hemen önünde durduğum geniş salıncağı, verandayı küle döndürene kadar yakacağından endişeliydim. Gözüm hiçbir şeyi gördüğünden değildi bu endişe. Yangının sönmeyeceğinden, herkesi içine çekip küllerin gözlerimizi kör edene kadar sağa sola savrulacak bir kudreti olduğundandı.
Sıcağı sevmezdim. Ateş çıkan her yere sırtımı dönerdim ve gözlerim yuvalarından düşeceğini, bana bir daha dünyayı göremeyeceğimi düşündürtecek kadar çok ağlardım. Hem de tenime değecek tüm gözyaşlarına kılıcımla saldırmışken. Niyetimi belli etmişken...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...