77

2.4K 325 231
                                    

Marlon Williams, Love Is a Terrible Thing

Yedi büyük günahın kalbime tebelleş olduğunu, orada yedi kat derin yaralar açtığını duydum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yedi büyük günahın kalbime tebelleş olduğunu, orada yedi kat derin yaralar açtığını duydum.

Her yerden emirler yağdırıldı. Her köşeden zebaniler taştı ve benim üstüme üstüme gelmek için bu yedi büyük günahı kullandılar. İsimleri unuttum. Kime, nasıl sesleneceğimi hiç öğrenmemişim gibi aklımdan çıkardım.

Yedinci bıçak darbesini aldığım için titreyen dizlerime yenik düştüğümü hissettim. Fakat dışarıdan nasıl yıkıldığım anlaşılamayacak biçimde ayakta duruyordum. Gözlerim hâlâ yaşanan her korkunç hadiseyi görmek için açık kaldılar. Sessizliğin bile sesini duymayı iyi bilen kulaklarım bana ihanet etmediler. Oysa bir an için onların ihanetine ihtiyaç duydum.

İnsan çok derinden ihanete uğradığında, kendisinden bir parçanın yine kendi bedenine ihanet etmesini bekler miydi? O an bir kez daha kötü haber almak istemediğim için kulaklarım bana ihanet etsinler istedim ve bunun için bir suçlu gibi başımı eğmek yerine karanlık gökyüzüne baktım. Boynumu geriye doğru yatırmıştım, saçlarım sırtıma daha çok dökülmüşlerdi. Gözlerimi açık tutarak yıldızları ya da hiç değilse bir tanesini görme arzumun önüne set çekilmişti. Gökyüzünün örtüsü kopkoyuydu.

Tunç'a dair hiçbir iz yoktu.

Burada olamayacağını biliyordum fakat yenilmemem için tam başımın üzerinde parladığını düşünmek istiyordum. Gökyüzünün bunca renksizliğini ve ışıktan mahrum kalmış gibi görünüyor oluşunu içime sindiremiyordum.

Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Emniyet müdürlüğünün önünde, adımımı binaya doğru atamadan beklemek bana iyi gelmiyordu. Fakat içeriye girsem de iyi olmaya bir santim dahi yaklaşamayacağımı biliyor olmak beni burada tutan şeydi.

Fersah kaç dakika sonra o binanın merdivenlerinden inerek yanıma geldi, orasını da bilmiyordum. Galiba sadece benim harekete geçemiyor olmama sebebiyet veren şeyleri biliyordum. Şu an böyleydim. Donmuş bir kütle. Fazlası olmak beni daha çok ağırlaştıracakmış gibi bana acı veren şeylerden gözlerimi kaçırıyordum. Böylece dünya üzerinde uzun uzadıya bakabileceğim pek bir şey kalmıyordu.

Sühan burnumda tütüyordu. Üstelik onu görmeyeli yalnızca birkaç saat olmuştu. Ancak kendimi onun yüzünden, minicik ellerinden ve burnunun üstünü kaplayan benlerinden daha manalı bir şeye bakarken tahayyül edemiyordum.

Belki Fersah'ın da istediği gibi onun kollarının arasına girebilseydim, orada soluklanma imkânımı değerlendirseydim böyle korkunç hissetmeyecektim. Ama kendime bunu yapmak için bir defa izin verirsem, devamı için etlerimin sızlayacağının da farkındaydım. Fersah'ın bana sunduğu reddedilmesi oldukça güç sıcaklığı kabul etmiş olacaktım. Üstelik o sıcaklıktan biraz bile uzaklaşacak olursam kemiklerimin kırıldığını zannedecektim. Bana öyle hissettirecekti.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin