Cem Adrian&Mark Eliyahu, Kül
Ay tutulması göğsünün üzerindeydi. Gözlerini kapatıp kendisine bahşedilmiş ay tutulmasını seyretmek istedi. Orada nasıl bir cümbüşün yaşandığını hayal etti. Yarısı parlayan, yarısı karanlığa gömülmüş bir dolunay kirpiklerini titretti. Onun elleri gidip Tunç'un ellerine tutuluyordu. Gözleri gidip Tunç'un gözlerine tutulurken, saçları yine onun parmaklarını hissetmek için huşu içinde dalgalanıyorlardı.
Çıkamıyordu buradan.
Yolu görmek için sildiği gözyaşlarından sıyrılıp Tunç'a kavuşamıyordu.
Söylenilen yere vardığında eski binaların arasında aracını sürmeye devam etti. Hangisindeydi? Ona işkence mi çektiriyorlardı şu anda? Neredeydi? Avaz avaz bağırsa sesini duyup yanına koşarak gelir miydi?
Gözlerinden sürekli akan yaşlarla beraber etrafını kolaçan etti. Tunç'u göremiyordu. Göremedikçe çocukken karnının içine emanet edilmiş gibi hissettiği akrepleri hatırlıyordu. Babası kendini her defasında bir yere bırakıp gittiğinde o akrepler devreye girerdi. Karnı ağrımazdı. Karnı çıldırmış gibi acırdı. O anda da karnında aynı acıdan peyda olmuştu. Etrafına korku dolu gözlerle bakıp arabayı ağır ağır sürerken hatıralarına sarılmaya gayret ediyordu. "Kalk artık şu aynanın başından Deva," diyen sese sarılıyordu. Ona varmak için tüm bedeni baştan ayağa titriyordu. "Sayende geç kalıyoruz. Şahane cidden."
"Acele ettirdiğin için makyajım kötü oldu." Tunç'a sitem dolu bir bakış attıktan sonra göz kapaklarına ufak dokunuşlarla yedirdiği lila rengi farı gösterdi. "Gördün mü? İkisi de aynı olmadı."
"Valla ben arada hiçbir fark göremiyorum," dedi Tunç kaşlarını kaldırarak. "İkisi de mor işte."
"Mor değil o bir kere." Suratını biraz daha asıp kollarını göğsünde kavuşturdu. Aslında Tunç kendisine dikkatle bakarken böyle durmak zulüm gibi bir şeydi. "Lila. Elbisemdeki çiçeklere bak. Orada da aynısından var. Uyumlu oldu."
Tunç'un kalbi genç kızın karşısında tükenmiş bir çakmak gibiydi. Dokunup yakmaya çalışan herkesin etini hırpalıyordu.
"Üstüne ince bir hırka al sen yine de," dedi boğazını temizleyerek. "Akşam serin oluyor orası."
"Sizin sürekli takıldığınız yere gitmeyecek miyiz?" dedi Deva heyecanla. Ne zamandır istediği şey buydu ve sonunda gerçekleşiyordu. Tunç'un liseden mezun olduktan sonra da görüşmeye devam ettiği birkaç arkadaşı vardı. Senede iki, üç kez bir araya geliyorlardı. İlk kez o da buluşmaya katılacaktı. Kalbinin yerinden çıkacakmış gibi telaşla atmasını engelleyecek takati yoktu.
"Evet ama orada sıkılınca sahile inmek istiyorlar." Deva'nın nihayet başından kalktığı aynanın karşısına o geçmişti. Tişörtünün üstüne giyindiği siyah, ince kot ceketinin yakalarını düzeltti. Ellerinden birini saçlarının arasına götürüp tutamlardan birkaçını geriye doğru itti. Deva kaçamak bakışlarla onu seyrederken, yutkunacak kadar bile kendinde olmadığını hissediyordu. Aynadan göz göze geldikleri anda hızlı bir tebessüm yerleştirdi dudaklarına. "Aldın mı hırkanı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...