NF, If You Want Love
Ateşli bir hastalıkla pençeleşiyormuşum gibi tenimde sirkeli bezler dolaştırıldığını hayal ediyordum. Belki şifa olurdu. Gözümü açardım, cayır cayır yanmadığımı görünce dudaklarım huzurla iki yana doğru kıvrılırdı. Belki şifayı sirkeli bezlerden bulurdum.
Dün geceyi nasıl atlatabileceğimi düşünmeye bile kalkışmadım. Biliyordum ki, ben hiçbir şeyi üzerinden atlayıp geçmek için yaşamıyordum. Sırtımda taşımaktan başka seçeneğimin olmadığı yüklerim, aynı zamanda benim onlarsız nasıl devam edileceğini de bilmediklerimdi.
Kızım babasının parmağını kavrayıp avucunda saklamıştı.
Ben bir köşede oturup saatlerce ağlasam kim yadırgayabilirdi? Hiç unutamayacağım, iz olarak bende kalacağını bildiğim o manzaraya gözlerimi kapatamıyordum. Hem kapatsam ne değişecekti? Artık göz kapaklarımın içine bu manzaranın işlendiğinden emindim.
Birinin karşısına geçip bugüne dek yaşadığım her şeyi anlatmak istiyordum. Sonra bu düşünce kendi içimde bile ağırlaşıyordu. Yapamayacağımı farkına varıyordum. Her şeyi en başından anlatmak çaba istiyordu. Benim Sühan dışında herhangi bir şey için çaba gösterecek dermanım kalmamıştı. Çocuğumun babasını seneler sonra karşımda gördüğüm için iyileşmeye başlamamıştım. Bu benim felaketimi yüzüme vurmuştu tekrar. Bana yapılanı, ona yapılanı ve bize yapılan her şeyi yeniden yaşıyormuşum gibi acıyla bağırmak istemiştim. Eğer içimden bu yolla atabileceğim söylenseydi yapardım. İnanmasam da yapardım. Çaresizlik insanın içine böyle sinsice sızan bir şeydi.
Filmlerde her şeyin bir sırası vardı. O sıraya göre yaşamış olsaydık ben şimdi Fersah'ın gözlerine baktığımda pişmanlığını görürdüm. Bana söyledikleri, yaptıkları için nasıl eziyet çektiğini o konuşmadan anlardım. Fakat onun dağına kargaların tünemesine yol açan şey kızıydı. Bunu saklamak benim için çok kolaymış gibi bir de onun nasıl acı çektiğini görüyordum.
Biz her şeyi sırası gelen bir sahneyi oynar gibi yaşasaydık, Fersah onun için kurulmuş olan dünyayı ellerinin arasına alarak ufalardı ve sırtını çevirdiği karanlıktan bize doğru koşardı.
Beni sevdiğini anlardı. Bensizliğin onu nasıl sarstığından, geceleri uyuyamadığından, tıpkı benim gibi aklına üşüşen anılarımızla yaraladığından söz ederdi.
O beni bu hikâyenin bir yerlerinde mutlaka severdi.
Sühan'a baktığımda babasının ikimizi de alıp çok uzak, çok sakin, çok güzel bir yere götüreceğini düşünürdüm. Bu hayale çabucak kapılırdım, çünkü sevgi denen şeyin insana bunu kolayca yaptırabildiğinden haberdardım.
Çocuk değildim ama bir çocuğu dünyaya getirerek onunla çocuk da olabilmeyi göze almıştım.
Her şeyle, herkesle, kendisiyle bile vedalaşmak zorunda kalan bir çocuğu içimde büyütmüştüm. Belki biraz yarımdı. Çoğunlukla başını dik tutan, gözyaşlarını arka odalardan birinde akıtan bir kız çocuğuydu. Fakat neye mecbur bırakıldığını biliyordu. Bilmek iltihaplı bir bölgenin üzerine tuz dökmeye benzerken, bilmemenin tadı ekşiliğiyle sizi neredeyse bayıltacak kıvama getirirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...