Bölüm şarkısı: Cem Karaca - Bekle Beni
Bu evi tanıyordum. Kadir Şavk'ın olduğu çok yeri bildiğim, tanıdığım gibi bu ev de ezberimdeydi. Zaman biraz insafsızdı; bu pek de tartışılmaya açık bir konu değildi. Kadir'in herkesten kaçarak geldiği bu evdeki bazı ayrıntıları hatırlamıyor olmam doğaldı mesela. Ayaklı küllüğün iki tekli koltuğun arasında durduğunu unutmamıştım. Salona geçip tam o koltukların karşısında durduğumda küllüğü tanımıştım. Bu evi ev yapan insanlar kalmasa, duvarlara çarparak bir nefes bile olmasa küllük orada yüzyıllarca kalabilirdi.
Hemen şöminenin bulunduğu duvarın üzerinde Kadir'in annesinin fotoğrafı vardı. Bu ev yanıp küle dönse dahi o fotoğrafın ruhu burayı hiç terk etmezdi.
Evde büyük bir yemek masasının olmadığını da hatırlıyordum. Ortada ahşaptan yapılmış, oldukça ağır bir sehpa vardı ve biz Kadir'le o sehpanın üzerinde defalarca kez yemek yiyip bir şeyler içmiştik.
Geçtiğimiz ayları düşününce sadece çok kısa bir anlığına oraya kaç kez daha tabak koyulduğunu, kaç kez daha çatalı terk eden bir yemeğin o sehpaya bir leke olarak düştüğünü, isabet ettirilemeyen içeceklerin bardaktan sekip o tabaklara bulaştığını merak ettim. Aylar geçmişti. Çok zaman olmuştu ve ben bu çok zamanlarda kırk yıl hatırı olduğu söylenen kahveden bardaklarca içmiştim. Bir fincanın hatırı kırk yılsa benim içtiğim kahvelerin hatırını kim göz önünde tutacaktı?
Tekli koltuğun yüksek kolçağına yaslanarak yarı oturur pozisyonda durduğumda Kadir birkaç adım uzağımdaydı. Üstüne bir şey giyme gereksinimi duymadan beni izlemesine karşılık kaşlarımın alnıma doğru yükselmesine izin verdim. "Bir şeyler giyin istersen," dedim vücuduna gelişi güzel bakarken. Neticede onunla ciddi bir ilişkiyi paylaşmıştık ve ben şimdi bu tanıdık ama yine de bana yabancı olan evde baş başayken etrafımızdaki çizgileri görsün istiyordum. "Bekliyorum burada."
"Geliyorum," dedikten sonra lafımı ikiletmeden –ki bunu yaptığında üçlemeden yerimden kalkıp gideceğimi tahmin ediyordu- odasına çıktı.
Fersah'ın dışarıda olmasından nefret etmiştim.
Fersah'ın gözünün içine bakarak hiç konuşmadan onu dışarıda bırakmak mecburiyetinde olduğumu hissettirmekten de nefret etmiştim.
O benim yaramı görmüşken ve bu yaraya ortak olduğunu göstermişken şu yaşanan şeyi kaldıramıyordum. Kadir'e gelme sebebimiz her şeyin bitmesi, yalanların ve yanlışların ortaya çıkmasıyla bağlantılıydı fakat ben burada yalnız kalmış gibi hissetmekten vazgeçemiyordum. Kapıyı örtüp Fersah'ı orada bıraktığımda uçsuz bucaksız bir tarlanın ortasına savruldum. Şimdi o tarlayı aşıp gökyüzüne, o rengin huzuruna varamıyordum.
"Orada oturma," Kadir'in geldiğini sesini duyunca anladım. Bu kadar dalmış olmamın manasızlığıyla kaşlarımı çatıp üzerindeki koyu gri tişörte öylesine baktım. "Kalkıp gideceksin. Onu anladım. İki dakikalığına da olsa orada oturma Betül."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...