Melike Şahin, Nasır
Yüzünü gördüğünüz anda kalabalıkların içinden koşarak sarılmak istediğiniz biri olmalıydı.
Ben onu nerede görürsem göreyim ayaklarımın harekete geçmek isteyişine, kollarımın boynuna dolanma arzusuna ket vurmak zorundaydım. Oysa bir kere sarılıp kokusunu doya doya içime çeksem yaralarımdan birkaçının üstünü kabuk bağlayacaktı sanki. Onları yeniden kanatmak isteyen ellere kanmayacaktım. Göğsümün genişlediğini, kapılarını masmavi deniz manzaralarına açtığını duyumsayacaktım.
Kendi enkazının altında yine kendi ruhu kalmış gibi bana bakan adama bir kez bile sarılmaya hakkım yoktu.
Korkumu harlayan onun ateş gibi bakan gözleriydi. Yine de avuçlarımı göz kapaklarının üzerine kapatarak onun göğsüne yaslamak istiyordum başımı. Beni dinlemesi gerekiyordu. Ona söyleyeceklerimden engebeli yollar yapılırdı.
Seni içimde aklamanın bir yolunu bulamadığımda bazı evlerin çatısı uçtu ve o bazı evlerin içinde ışıksız uyuyamayan çocuklar vardı.
İçimde yankılanan cümlelerden birini daha sessizliğimle örttüm. Fersah'ın yüzüne kapanmak üzere olan kapıyı tutan elim gevşedi. Tıpkı onun gibi kalakaldım. Doğduğu günden beri ne yapacağını bilemeyen bir insan misali omzumun üstünden evin içine bakışını seyrettim. Afallamıştı, duyduğu şeyi neye yorması gerektiğini bile bilmiyordu. Harelerini ele geçiren soru işaretleriyle beraber dikenlerini hissediyordum. Kalbim ağzıma kadar tırmanıp atışlarıyla beni olduğumdan daha güç duruma sokmaya çalışıyordu bu esnada. Zangır zangır titremeye başlamama çok az kalmıştı. Kalbim artık bana bunu yapmasa olmuyor muydu?
Önce Fersah'ın eli düştü kapının kenarından, sonra da benim. Onun tereddütlü bir şekilde içeriye doğru adım atması bana aralıklı dudaklarımın arasından nefesimi bıraktırmıştı. Yanık mutlaka Sühan'ın yanındaydı ama onu susturamıyordu. Bazı geceler huzursuzluğunu bağıra çağıra ağlayarak ortaya koyan kızımın minik kalbi neyi hissetmişti?
"Fersah dışarıda kalsan iyi olur," diyen Salih'i duymayı reddetti karşımdaki adam. "Hadi."
Artık kalamazdı. İnkâr etmek dünyanın en anlamsız girişimlerinden biri olacaktı. Yukarıda ortalığı ayağa kaldırmakta sakınca görmeyen kız çocuğu onundu. Bileklerime raptiyeler saplanıyormuş gibi hissetmem gerçeği değiştirmeyecekti. Şu andan sonra onu bir kuvvetle kapı dışarı etmeyi başarsam bile içeriye girmenin yolunu kesin bulurdu. O soru işaretleriyle hayatına devam edemezdi.
Onun peşimden geleceğini bile bile merdivenlerin ucuna geldim. Basamakları bir bir çıkarken göğüs kafesimde biriken hisler ayaklarımızın ucuna yuvarlanıyordu. Her yer göz yaşartacak kadar yoğun bir tuz kokusuna bulanmıştı sanki. Hislerin oluşturduğu gölün suları gizlemeye çalıştığımız yaralarımıza değiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...