Bir sonraki bölüm için çok heyecanlıyım. Beni motive etmek ve heyecanıma ortak olmak için yıldıza basmayı unutmayın, olur mu? Yorumlarınızı bekliyorum. Çokça öptüm.
Janet&Jak Esim, Yo Era Ninya
Gönül Yücel'le nihayet buluştuğumuzda meyhaneden bozma bir mekândaydık.
Onun istediği yerde, onun istediği saatte görüşmek zorundaydık çünkü bu kadın karabataktan farksızdı. Ortalıktan kaybolduğunda gölgesi bile bulunamıyordu. Nerede, ne zaman, hangi şartlar altında buluşulacağını belirlerken kimsenin dikkatini çekmemek ilk önceliğiydi.
Fersah'la yan yana otururken, annemi tanıyan genç kadının bize bu yolda nasıl yardımcı olacağını kestiremiyordum. Fakat aslında hiçbir şey bilmiyordum. Gönül Yücel tam karşıma oturduğunda, dışarıda çiseleyen yağmur nedeniyle çok hafif ıslanmış görünüyordu. Gözlerimi kırpmadım bile. Uzun boylu bir kadındı. Yani bana göre öyleydi. Boyu bir altmış beş olan bir kadın için kendisinden biraz bile uzun olan her kadın bayağı bir uzun boylu oluyordu açıkçası.
Omzunun aşağına kadar uzanan saçları siyah ve düzdü. Sadece uçları hafif kıvrılmış duruyordu. Üstündeki haki yeşili trençkotu çıkarıp yanındaki boş sandalyeye bıraktı. Pantolonu ve kazağının rengi siyahtı. O da postal giyiniyordu. Gözlerinde ve yüzünde hiç makyaj yoktu. Yalnızca ruj sürmüştü. Rengi bordoydu.
Kaşlarımı kaldırdığımın farkında olmadan onu süzerken sesim çıkmadı. Zaten o da bunu umursuyor gibi görünmüyordu. Ortalıkta dört dönen garsonlardan birini yanına çağırdı. Genç adam gelir gelmez, "Bir küçük açalım," dediğinde tepkisizce onu seyretsem de hayret içindeydim. Mekâna bizden sonra gelmişti, direkt olduğumuz masaya yönelip oturmuştu ve hiç selam verme gereksinimi duymadan rakı mı sipariş ediyordu?
Enteresandı. Neyse ki alışkın sayılacağım bir noktadaydım. Etrafımda kim normallikten nasibini almıştı ki zaten?
"Meze söylemediniz mi?" diye ortaya bir soru attığında bir Fersah'a bir de bana baktı.
"Düşünemedik," diye mırıldandı Fersah. "Kusura bakma."
"Hallederiz şimdi," diye ciddiyetle cevap verdi Gönül. "Enginar istiyoruz. Haydari, kalamar tava, kavun ve peynir de olsun." Etrafa şöyle bir bakınmasının ardından bize döndü yine. "Sizin istediğiniz bir şey yok mu?"
Fersah başını çevirip bana bakmaya başladığında ne diyeceğimi şaşırdım. "Bebek emziriyorum," diye otomatik bir cevap verdim. "İçemeyeceğim."
"Meze yemene engel değildir ama."
Gönül Yücel'le daha önceden tanışıyor muyduk? Bu kadar rahat olması bir an beni şüpheye düşürmüştü. Elimde değildi.
"Enginar fazla olsun," dedim bu fasıldan bir an önce kurtulmak için. "Yerim."
Fersah yanımda sesli bir nefes bırakarak bulunduğumuz konumu sorguluyordu sanırım. Kendisinden farklı bir halde değildim. Onu yargılayacak durumum da yoktu. Bu sebeple gözlerimi önce ona dokundurarak, "Yanık'la Cafer'i mi çağırsak acaba?" diye mırıldandım.
"Kendini asıl ortamında hissetmek isteyişini anlıyorum ama emin misin?" Sandalyesine yaslanarak mırıl mırıl konuşuyordu o da. Gönül Yücel ise arka planda hafif biçimde çalan şarkıyı tekrarlarcasına dudaklarını kımıldatıyordu. Gözümün ucuyla baktığım için görmüştüm. "Cafer bu masaya oturduğunda olacakları tahmin ediyor olman lazım."
"Asıl konudan uzaklaşacağız," dedim itiraf etmekten başka şansım olmadığı için. "Ama şu anda da asıl konuda kalabileceğimize dair şüphelerim var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...