25

5.4K 664 380
                                    

Bölüm şarkısı: Göksel - Karlı Kayın Ormanı

Kardeşimi en son gördüğümde bir uyku halindeydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kardeşimi en son gördüğümde bir uyku halindeydi. Onun saçlarını alnından çektiğimi, onu öptüğümü, onunla gösterişsiz vedalardan birini gerçekleştirdiğimi hatırlıyordum. Eğer veda ettiğinizden habersizce o insanı bağrınıza basmayı arzu ediyorsanız dünyanız bütün felaketleriyle başınıza yıkılacak demektir. Benim felakete doğru attığım adımın bir ismi olsaydı ona adıyla seslenemezdim. Dilim ağrırdı, dişlerim dökülürdü, yüzüm eriyip ayaklarımın dibine damlamaya başlardı.

Annem gecelerce Yusuf'un odasından çıkmazdı. Onu alıp nereye götürdüklerini asla öğrenemeyeceğimiz topraklara sürgün ettikten sonra Yusuf'un küçük yatağında kıvrılarak uyurdu. Odadan her çıktığında başı yine dik olurdu ama ben bilirdim ki, kâbuslarından sıyrılamadığı için sakinleştirici ilaçların etkisiyle sızardı.

Yedi yaşında bir kız çocuğunun bilmesi gerekenden çok daha fazlasıyla, acısıyla, kahrıyla doluydum. Babamın kapalı bir kapının ardında içtiğini, kendini uyuşturamadıkça sinirlenip daha çok içtiğini unutamıyordum. Tunç'un sabaha karşı geldiği günleri, babamın yüzüne hiç bakmadan kendisine verilen talimatları dinlediğini aklımdan çıkartamıyordum. Koskoca evin herkese dar gelişini, yaşayan fakat kavuşulamayan bir çocuğun yasını tutacak köşe bulamadığımızı ölsem de hafızamdan söküp atamayacağımı biliyordum. Yusuf'a kaç ağlayış, kaç türkü, kaç kadeh bitirildiğini hiç sayamadım. Aynı oyuğu kaçıncı kez doldurmaya çalıştığımızı ben hesaplayamadım. O irin dolu oyuğun hiç dolmayacağını kaçıncı takvim yaprağı düştüğünde kabullendiğimizi hiç öğrenemedim.

Yusuf'un yüzünü görmek için bedenimi hareket ettirmek koca bir şehrin enkazından sıyrılmak gibiydi. Ayaklarımdaki ağırlıktan kurtulmak için uyuşmanın geçmesini bekledim. Tozdan nefes alınamayacak yerde yüzümü gökyüzüne çevirdim. Yani ben yılları onsuz eskittiğim Yusuf'u bir gökyüzü belledim, bakışlarımı onun çehresine mıhlamaya adadım kendimi. Dudaklarımı bir dua karıncalandırdı. Yusuf'a bakmadan evvel o duayı fısıldadım en içime. Yakup'un gözleriyle beraber evlatlarını da geri vermiştin. Nasıl yakarmıştı sana Allah'ım? Nasıl yakarmıştı da onu Yusuf'una kavuşturmuştun?

Fersah'ın yanıma geçtiğini, benim kardeşimle kavuşmamı sessizce beklediğini hissettim. Birbirinin üzerine kapattığım kirpiklerimi sinsi bir titremeye kurban giderken açtım. Önce Yusuf'un elinde tuttuğu silahı gördüm. İşini bitirdiğini belli edercesine elini yanına düşürmüştü. Silahı sıkıca kavramaya devam ediyordu. Onun ellerine baktım özlem kaburgalarımda bir haykırış tuttururken. Yusuf'un kaskatı duruşunun aksine ben kontrolü kanından çekilerek alınmış bir bez bebek gibiydim. Silahım parmaklarımın arasından kayıp gitmek üzereydi. Fersah elini uzatıp onu avucumdan aldığında titrek bir nefes verdim. Yusuf'un ellerine bakmayı bırakamadan üç adım attım. Peş peşe. Hiç durmadan.

Aramızda hala üç adımlık bir mesafe vardı. Bakışlarım onun kar botlarına düşerken yutkundum. Ben sana geldim Yusuf, dedim içime bir orak saplanırken. Sen de şimdi o adımları at ve bana gel.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin