40

4.9K 551 492
                                    

Bağzıları, Allı Turnam

"Başım dağ saçlarım kardır," diye mırıldandı buz kesmiş dudaklarıyla

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Başım dağ saçlarım kardır," diye mırıldandı buz kesmiş dudaklarıyla. "Deli rüzgârlarım vardır."

Elindeki makinenin dürbününden izlediği yere kilitlenmişti. Siyah eldivenlerinin dağın soğuğunda başarılı bir iş gördükleri söylenemezdi. Yüzünde tek bir sakal kırıntısı dahi yoktu. Karlarla yarışacak ölçüde beyaza çalan yüzünden bihaberdi. Yüzükoyun yatmış, pusuda bekliyordu. Üstündeki kamuflajın da üzerini kapatan bembeyaz bir ağ vardı. Aslına bakılırsa buna ağ denmiyordu fakat Tunç karların içinde bu şekilde yatarken –yani yatmanın çok uzaklarında sürünme halindeyken- kendini ağın içinden çıkmak için an kollayan büyük balık gibi hissediyordu.

"Söylesene oğlum," dedi gözünü kırpmadan. Yanındaki adamdan yükselen homurtuyla beraber dudaklarını iki yana genişletmek istedi ama yapamadı. Yüz kaslarının harekete meyletmeyişi dışarıdan korkunç görünecek olsa da umursamadı. Dağın başında yanında kendisi gibi yatıp pusuda bekleyen adamdan başkasıyla muhatap olacağı yoktu. "Bak beni tekrar edeceksin. Çok kolay lan."

Fersah, Tunç'un sesinden yayılan o sıcak hava dalgasını yabancılıyordu. Üst ranzasında yatan, gece nöbetlerine beraber kaldığı bu adamın herkesten aykırı bir duruşu vardı. Etraflarında yakıcı bir buzdan yapılmış çember olmasına asla aldırış etmediği gibi kaburgaları o çembere baskı yapacak şekilde uzanmaktan anlıyordu.

"Sikimi bile hissetmiyorum," Uzun süredir konuşmadığı için olduğundan daha boğuk çıkan sesi bile yüzünde mimik oynatmadı. Ancak Fersah'ın aksine Tunç bu durumla eğlenir gibi genişçe sırıtmaya başlamıştı.

"Burada bir işe yarayacağı yok zaten," derken keyifliydi. Öldürücü soğuğun içinde karları kendilerine yuva yapmamışlarcasına sakin ve huzurlu görünmesi akla sığmıyordu. "Sen arkamdan tekrar et Barak."

"Şunu deme oğlum."

"Barak ovası gibi adamsın," diye devam etti Tunç onu takmadan. "Barakom benim."

"Kafan kırık ulan senin," Fersah'ın dümdüz bir tonlamayla söylediği şeye itiraz değildi Tunç. "Uykusuzluktan tamamen cıvıttın."

Bitlis'in en yüksek dağında, ağızlarından dumanlı bir nefes vererek nöbet tutan bu iki askerin baş ve işaret parmaklarında nasırlar vardı. Genç yaşlarında verdikleri mücadele tepelerinde dalgalanan bayrak, babalarının sırtlarında okula giden çocuklar, ayakları yara bere içinde kalmış emekçi anneler içindi. Ta bebekken avuçlarının içine bir kâğıt tutuşturulmuş, o kâğıdın içinde yazanları konuşmayı öğrenir öğrenmez okumuş ve hayatlarının gideceği yeri bellemiş gibiydiler.

"Söylesene oğlum," dedi Tunç. Postallarından biriyle yattığı yerden karı eşeliyordu. "Ovalar bana çok dardır!"

"Adam ovaya taktı, iyi mi?"

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin