49

3.7K 397 285
                                    

Hande Mehan, Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın

Yusuf, içi boş bir tabutu saran ruhunu azat etmeyi bilmiyordu fakat ailesinin uzağındayken de onları kurtarmayı iyi biliyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yusuf, içi boş bir tabutu saran ruhunu azat etmeyi bilmiyordu fakat ailesinin uzağındayken de onları kurtarmayı iyi biliyordu.

Halid'in getirdiği defterler kodları çözülmüş satırlarla doluydu. Beni de abim gibi diri diri yakmanın peşinde olan, bunu çaputtan farksız görülen kalbimi tutuşturarak yapan örgüt üyelerinden bazıları ya kaçacak delik arayacaklardı ya da kendi kafalarına sıkacaklardı. Fersah'ın Halid'le beraber konuşup detaylarını öğrendiği satırlarda Harran'ın büyük bir sırrı vardı mesela. O sırrın kapısını çalmak da bize düşüyordu. Önceliğimiz Harran'dı ama ismini ilk kez duyduklarımıza da sıra gelecekti.

Defterlerin yanında bir de anahtar vardı. O anahtarın hangi kilidi açacağını Yusuf'un Moğolca yazdığı adrese gittiğimizde anlayacaktık.

Fersah'la aracın içinde sessizce bekliyorduk. Bagaja koyulan silahların sonu gelirse yolumuza bakacaktık. "Çok garip," diye fısıldadım bakışlarım dışarıdayken. "Şimdi o adamların neden ısrarla Yusuf'u istediklerini anlamaya başlıyorum." Fersah'ın gözleri üzerimdeydi. Bunu hissederken burukça gülümsedim. "Yani onun kodları çözme yeteneğini, her yöne çekilecek zekâsını ve daha fazlasıyla kuşatıldığını farkındaydım tabii. O başka bir mesele."

"Ama?" diye devamını getirmem için teşvik etti Fersah.

Bakışlarım yavaşça onun asırlık tablolarla yarışacak derinlikteki yüzüne çevrildiler. İçimde küçücük bir tümördü onun varlığı. Eskiden böyleydi en azından. Şimdi öyle çok şey değişmişti ki, bir ay öncesi bile eskiydi benim için. Fersah, büyüdükçe organlarımın hepsini tesiri altına alan bir tümördü artık. Beni çürütüyordu fakat onu yenmek için göreceğim tedaviyi kaldıramazdım.

"Ama Yusuf'un tehlikeli bir yönetim şekli var." Saatler önce kapımıza gelen Halid'i görmek bile bağrımda açılan delikleri genişletmişti. Her birinden sızan kanın ayaklarımın dibine damladığını, duyduğum sesin kulaklarımda yankılanıp daracık bir odaya hapsedilmişim gibi hissettirdiğini bağırarak anlatmak istiyordum. "Hiç kimsenin anlayamayacağı şekilde çalışıyor onun kafası. Eğer Yusuf'la bu savaşta aynı gemideysen şanslısın demektir."

O gemiden yükselen dumanlar temiz havayı yaralıyordu. Birileri sevdiklerinizin canına kıymak için fırsat kollarken bu umursanmayacak bir ayrıntı oluyordu.

Fersah'ın gözleri kısıldı söylediklerimi değerlendirdiğini belli edercesine. "Ya onunla aynı gemide değilsem?" dedi puslu sesiyle. "Karşı gemiden üzerine ateş ediyorsam?"

Herkesin terk ettiği bir kasabada yalnızca o kalmış gibi dudaklarımı kıpırdatmadan yüzünü izledim. Bir yeri herkes terk ediyorsa orası ya hastalıklıdır ya da tarumar edilmeye mahkûmdur. Fersah, ısrarını sırtına alarak kasabanın sessiz sokaklardan birinde, kendine çatı yapmaya çalışan ellere sahip tek kişiydi. Onun çekiç tutmaktan sertleşen parmaklarına kendi parmaklarımı kenetlemekten başka bir şey düşünemiyordum. Kasabanın her noktası hastalığın zehriyle dolsa da adımımı ondan geriye atamazdım.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin