56

4.3K 447 807
                                    

Yusuf Taşkın, Ağla Sevdam

Sezen Aksu, Keskin Bıçak

Bir ayağı eşiğin dışında kalan biri vardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir ayağı eşiğin dışında kalan biri vardı.

Onu alıp göğsümün kafesine yerleştirirken derisine tırnaklarımı geçirmiştim ve zaten var olan yaralarına yenilerini ekleme korkusuyla kuşanmıştım. İnsan gözünün en içine baktığı birine zarar vermekten korkar mıydı? Ben dağlara yuva yapan aşkımla, sevgimle, hastalığa kaçan duygularımla ona zarar vermekten korkmuştum.

Telafisi olmayacak gediklerin benim ruhumda açılmasından değil, onun ruhunda açılmasından ve kapıyı aralayıp o ayağını içeriye attığı için pişman olmasından endişelenmiştim.

Gözlerimi avuçlarımın içine alıp onları uzun uzun seyretme isteği içerlerimi yokluyordu. Bakışlarım ne anlatıyordu? Kahverengi gözlerim ona bakarken nasıl tutuşuyorlardı? Aynaya baktığımda hâlâ aynı kadındım fakat gözlerim ona bakarken yansımamı seyrettiğimden çok farklı görünüyor olmalıydılar. Fersah'ın göz bebeklerinin içinde bir ayna olsaydı, orada eriye eriye bir parçacık kalmış muma döndüğümü görseydim ne olacaktı? Arkama bakmadan uzaklaşmayı, ellerimi onun kucağından kurtarmayı başarabilecek miydim?

Tenim onun tenini ağırladığı için tatlı bir yorgunlukla sızlıyor, aynı anda masallara yaraşacak bir ışıltıyı konuk ediyordu sanki. Fersah dokununca tamamlanmış gibi hissetmem aşkın bana tatlı tatlı fısıldadığı yalanlardan biriydi belki de. Ancak defalarca o sesi dinlesem de sıkılmayacağımı farkındaydım. Yalansa bile içimin bayram yerine dönmesine sebebiyet veriyordu. Bunun bozulmasını istemiyordum.

Zincire vurduğu kelimeler elleri beni ezberine aldıkça özgürlüğüne kavuşmuşlardı sanki. Fersah'ın her sözcüğünü bir daha duymak için gözlerimi kapatıp kendimi güzel bir rüyaya mahkûm edebilirdim. Orada kafamın içine kazınan her cümleyi, her hareketi, her bakışı tekrar tekrar oynatmaktan geri durmazdım. Bana kimse mani olamazdı ve dış dünyaya kendimi kapatmanın tadını damağımda hissederdim.

Gözlerimi açtığım anda üstümde kocaman bir tişörtle yattığımı fark ettim. Bacaklarıma örtülmüş olan saten çarşafın ucunu parmaklarımla kavrayıp sol tarafıma döndüm. Fersah üstüne bir şey giyme ihtiyacı hissetmeden uyuyordu. O kadar sessiz hareket etmem gerekiyordu ki, nefes alıp verirken bile ağzımı açmamaya özen gösteriyordum ve bunun için kendimi suçlayamıyordum. En ufak bir tıkırtının yanımda yatan adamı uyandıracağını bilecek kadar onu tanıyordum. Altında boxerdan başka bir şey olmamasına rağmen çarşafı sadece benim üstüme örtmeyi tercih etmişti. Kolay kolay hastalanmayacağını, soğuğa karşı dirençli olduğunu ve bu direnci basit yollarla kazanmadığını da biliyordum. Bazen bilmek çivilerle dolu bir tahtanın üzerinde işkence görüyormuşum gibi hissettiriyordu.

İşaret parmağımı kaldırıp şakağına düşen kıvırcık tutama tüy gibi hafifçe dokundum. Dudakları belli belirsiz aralanmış duruyordu, kirpikleri kapkara ve dışa doğru kıvrıktı. Sakallarına birkaç gündür doğru düzgün dokunmadığını tahmin etmek zor değildi. Gece her yerin simsiyah göründüğü bir ormandan farksızdı. Gökyüzü bile karanlıktı. Gözlerini aralayıp bana baksa orada yarısı zar zor görünen dolunayı keşfetmiş sayılacaktım.

KafesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin