Gökhan Kırdar, Bu Aşk
"Bal, yoğurt ve avokado."
Kendi kendine mırıldanarak file poşetten çıkardığı malzemeleri sıraladı. Ada tezgâhının üzerinde oturarak onu seyrediyordum. Rüya değildi. Bazen Sühan'a masal anlatır gibi araya sıkıştırdığım bir hayalle alakası yoktu. Bütünüyle gerçekti ve ben bütünüyle gerçek olan bu ana adapte olmak için zihnimi susturmaya yakın duruyordum. Onu kendi ellerimle kilitli bir kapının ardında tutmak için müthiş bir çaba sarf ediyordum. Elimden geleni ardıma koymuyordum yani. Bu anı olduğu gibi yaşamak adına çok daha fazlasını yapacak güçteydim.
Sühan mama sandalyesinde oturuyordu. Fersah'ın ona hazırlamak üzere olduğu yemeğini bekliyordu. Mama sandalyesine kadar alan Adem'in kızımın buraya yerleşmesini sağlamak gibi bir derdi vardı sanırım. Şu an bozmuyordum. Şu an hiçbir şeyin yaşanan bu tüy kadar hafif anın dağılmasında rol oynamasını istemiyordum.
Evde bal olmadığı için Adem'i hemen markete yollayan Fersah kavanozun kapağını rahatça açtı. "Kaç kaşık koyacağım?" diye sordu bana.
Sühan o esnada elindeki kaşıkla mama sandalyesini hırpalamaya çalışıyordu. Çıkardığı sese aldırış etmeyerek, "Bir tatlı kaşığı yeterli," diye cevap verdim Fersah'a.
"Avokadonun tamamını koyuyor muyum?"
"Fazla gelir." Sühan'ın çıkardığı çığlık benzeri seslerin üstüne çıkmak için yüksek tondan konuşuyordum. "Yarısını koyabilirsin."
Kenarlarında panda desenleri olan kâsenin içine söylediklerimi koydu. Karıştırırken, "Bu yetecek mi?" diye sormayı ihmal etmedi. Bir buçuk yaşını doldurmamış bir bebek için neyin fazla neyin az olduğunu bilmemesi normaldi fakat kendi boyutlarında insanlarla kıyaslaması doğru değildi. "İki lokmada bitecek bir şey bu."
"Neden kendin yiyecekmişsin gibi düşünüyorsun? Sühan'a dönüp baksana. Onun için gayet yeterli."
Fersah söylediğimi yaparak Sühan'ın yüzüne, küçük bedenine, mama sandalyesinden sarkan bacaklarıyla ayaklarına baktı. Kızımın ayağında mavi renkte pabuçları vardı. Üstünde iki tane koca kafalı ayıcık da mevcuttu. Şirinliği yüzünden ada tezgâhının üstünde oturmaya devam etmek zor geldi. Fersah'ı gösteren küçük parmağını dişlerimin arasına almak istiyordum.
"Tamam," diye mırıldandı Fersah nihayet. Elindeki kâseyle beraber Sühan'a doğru ilerledi. Sandalyeyi çekip oturduktan sonra ne yapacağını bilemeyerek durakladı. "Kaşığı verecek misin?" Sorusu bana değildi. Sühan'ı kendine muhatap almıştı. Kızım ise ona üstteki iki komik ve bal kadar tatlı dişlerini göstererek gülmüştü. Kaşığı hâlâ sıkı sıkı tutuyordu. "Vermeyecek misin? Yemeğini nasıl yedireceğiz?"
"Öyle beklersen daha çok oyalanırsın," diye araya girdim. "Seni ayakta uyutur. Kendin al kaşığı."
"Çekeyim mi çocuğun elinden Betül?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafes
General Fictionİlk kez koca koca adamların kelamlarını takip etmek için siyah masanın etrafındaki koltuklardan birine oturduğumda on dokuz yaşındaydım. O kadarcık kızın öyle takım elbiseli, ciddi suratlı, ağır laflı adamların içinde ne iş yaptığını sorgulayan düzi...