"Kadınlar albayım, güçlü kadınlar... Tek başlarına ayakta kalıp kimseye muhtaç olmadan yaşayıp giden kadınlar... Onlar hep yaşasınlar be albayım."
°°°
Gözlerimi açtığımda Güneş çoktan doğmuştu. Kasımın sonlarında çok fazla faydası olmasa da etraf aydınlıktı.
Yataktan doğrulup telefonuma uzandım ve saate baktım. 10 olmuştu saat. Burada gün çoktan başlamıştı. Ekrandaki bildirim Komutan'ın mesajına aitti.
"Biz okulla alakalı toplantıya giriyoruz. Çıktığımızda kesin karar belli olacak. Eğer her şey netleşirse tabi. Çıkınca yanına gelirim, konuşuruz."
Bir cevap yazmadan telefonu bıraktım ve yataktan çıktım. Elimi yüzümü yıkadım, üzerimi giyindim ve saçlarımı topladım.
Büyük bir belirsizliğin içindeydim. Eğer valilikten okulun tekrar yapımı için izin çıkmazsa gidecektim. Ankara'ya geri dönecektim. Buradaki çocukları, özellikle kız çocuklarını kaderlerine mahkum edecektim. Etmek zorunda kalacaktım. Sıkıntılı bir nefes vererek odadan çıktım ve yemekhaneye ilerledim.
Kolumda hafif bir ağrı vardı. Ağrının geçmesi için ilaç içmem, ilaç içebilmem için de yemek yemem gerekiyordu.
Neyseki benim için biraz bir şeyler ayırmışlardı. Komutan'ın emri olduğunu da söylemeyi ihmal etmemişlerdi. Ufak tefek bir şeyler atıştırıp ayaklandım ve odama gittim tekrardan. İlaçlarımı içtim. Feride Sultan'ın sesini duymaya ihtiyacım vardı. Bu bilinmezliğin içinde yer alırken onun sesini duymak bana iyi gelirdi.
"Sevda, nasılsın kızım?"
Genişçe gülümsedim. "İyiyim Sultanım. Bekliyorum hâlâ, bugün belli olacak büyük ihtimalle. Eğer valilikten izin çıkarsa burada kalmaya devam edeceğim. Eğer izin çıkmazsa da ya Ankara'ya geri dönerim ya da başka bir yere görevlendirme yaparlar. Bilmiyorum."
"Hayırlısı olsun kızım. Sıkma canını. Su akar, yolunu bulur."
"Orası öyle de ne bileyim, buradaki çocukları kaderlerine terk edip gitmek beni yaralar. Hayatım boyunca kapanmayacak bir yara açar."
"Gönlünü ferah tut güzel kızım. Hava nasıl orada? Soğuktur kesin. Sıkı giyin üstüne olur mu? Üşütme."
Göremeyeceğini bilsem de başımı salladım. "Dikkat ediyorum ben, merak etme. Oradaki yavrularınla ilgilen. Benim yerime de öp her birini tek tek."
"Tamam güzel kızım. Aklın burada kalmasın. Sen oradaki çocuklarla ilgilen."
"Seni seviyorum Sultanım." dedim ve telefonu kapattım.
Yaralandığımı söylememiştim. Öğrenirse buraya gelmek için diretirdi. Buraya gelmesi de iyi olmazdı.
Tıklanan kapı ile ayağa kalktım ve kapıyı açtım.
"Öğretmen Hanım, biraz konuşalım mı?"
Başımı sallayarak Komutan'ı onayladım ve telefonumu da alarak odadan çıktım.
Dinlenme odasına geçtiğimizde oda boştu. İkimiz de oturmamıştık. Ayakta konuşacaktık galiba.
"Kesin bir sonuç çıkmadı toplantıdan. Ben ve Kemal Albay dahil bir çok askere fikir sordular." dedi. Ardından derin bir nefes vererek "Ben fikrimi çocukların ilçedeki okula gitmesi ve senin de Ankara'ya dönmen yönünde kullandım."
Afalladım. Şaka yapıyor olsun istedim ama yüz ifadesi öylesine ciddiydi ki şaka yapmadığını anlamama yetmişti.
"N-neden?" diyebildim zorlukla. Bir şey demesini beklemeden "Sana yük olduysam affet Komutan. Konuşmayız bir daha olur biter. Kendi ayaklarımın üzerinde durabilirim ben." diye ekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA -Tamamlandı-
General Fiction-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretmen'i şehit ettikleri gibi seni de şehit ederler. Acımazlar, gözlerini bile kırpmazlar. Hiç mi acımıyo...