"İki el birbirine kenetlendiğinde zaman da mekan da önemini yitirir albayım. İki kalp birbirini sevdikten sonra zaman dursun ya da aksın, yer bir dağ ya da bir şehir merkezi olsun fark etmez. Mühim olan sevmek albayım. Kalbinin en derininde yer vermek."
°°°
Endişe insanı arafta bırakırdı. Hayatına bakamamasına sebep olurdu. Nitekim şu anda tam da bunu yaşıyordum, yaşıyorduk.
Ceyhun ve Eda'nın düğününün üstünden iki hafta geçmek üzereydi. Asrınlar bir hafta önce göreve gitmişti ve bu bir haftada hepimiz sadece bir kez konuşmuştuk onlarla. Kemal abi sık sık bize iyi olduklarını söylese de aklımız onlardaydı.
Süleyman ve Miray'ın aileleri bu akşam geliyordu ama Süleyman ve Miray ortada yoktu. Görevdelerdi. Nişan tarihi olarak yarını belirlemişlerdi ama yarına dönebileceklerini düşünmüyordum.
Mahfuz'a gelmiştim. Cemal abiyle konuşuruz biraz diye düşünmüştüm çünkü tek kaldıkça Asrın'ı düşünüyor, düşündükçe de endişeleniyordum.
Cemal abi ikimiz için birer çay almaya gitmişti. Sena ve Barış müşterilerle ilgilenmeseydi onlar istemeden getirirdi ama onlar da bugün alt katta oldukça yoğunlardı.
Arkada Neşet Ertaş'ın huzur vere sesi çalmaya devam ederken çaylarımız gelmişti. Kendi çayımı Cemal abinin elinden alıp "Sağ ol abi." dedim.
"Afiyet olsun kızım."
Çayından bir yudum alıp tekrar bana döndü. "Hangi rüzgar attı seni buraya? Asrın da sen de bayadır gelmiyordunuz." dedi.
Evde tek başıma olunca içim daraldı. Asrın'la da konuşamadım kaç gündür. Geleyim de seninle biraz sohbet ederiz diye düşündüm. Kötü mü yapmışım?"
"İyi yapmışsın tabi. Ben daha hâlâ bizim oğlanın evlenmiş olmasına alışamadım. Birbirinizden bağımsızmışsınız gibi geliyor."
Dediği şeye güldüm. "Niye ki?" diye sordum.
Elindeki çay bardağını çay tabağının üzerine bıraktı. "Asrın yalnızlığın adamı gibi geliyor bana. Bir kadını hayatına alıp onu bu kadar çok sevmesine alışmam kolay değil. Hep aşkı aradı o ama bulduğunda ne yapacağını kendisi de bilmiyordu. Karşısına sen çıktın ve sana aşık oldu. İçinden bambaşka bir adam çıktı."
Başımı ağır ağır salladım. Cemal abi sözlerine devam etti. "Onun en büyük hayali baba olmaktır. Çocuklara olan sevgisini anlatmama gerek yok zaten herhalde değil mi?"
Yoktu. İlk geldiğim gün benimle konuşurken sert bir yüz ifadesi takınmıştı. Ben her şeyi kenara atıp çocuklar hakkında bilgi almak istediğimde o sert ifadesi yumuşamıştı. Çocukları gerçekten çok seviyordu.
"Asrın'ın hayatına birkaç kez birileri girdi ama Asrın'ın ciddi düşündüğünü gördüklerinde, mesleğinin zorluklarını gördüklerinde bırakıp gittiler. En çok da bu yüzden Asrın asla birisiyle ciddi bir adım atamaz gibi gelmişti bana."
Gülümsedim. "Çocukları bu denli çok seven bir adamın, karşısındaki insana bu kadar çok değer veren bir insanın ciddi düşünmemesini garipsemek gerekirdi."
Dediğim şeye güldü. "Harika bir baba olur."
"Bence de." diye mırıldanıp çayımdan bir yudum daha aldım. Aramızda bir sessizlik oluşurken bu sessizliği bozan şey telefonumun zil sesi olmuştu. Çantamdan telefonumu çıkartıp Umay'ın aramasını yanıtladım. "Efendim?"
"Sevda neredesin? Zile bastım ama açan olmadı."
"Ya bize mi gelmiştin?
"Akşam yemeğini Edalarda yiyecekmişiz de ona yardım için gelmiştim sizin bloğa gelirken de geçen tatlı getirdiğin tabağını getirmiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA -Tamamlandı-
General Fiction-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretmen'i şehit ettikleri gibi seni de şehit ederler. Acımazlar, gözlerini bile kırpmazlar. Hiç mi acımıyo...