"Memleket albayım, neresidir? Hani derler ya insanın memleketi ya doğduğu yerdir ya doyduğu yerdir diye. O iş öyle değil işte. İnsanın memleketi sevdiği yerdir, gönül verdiği yerdir. Ait hissettiği yerdir. Memleket yuvadır albayım. Kimisi için bir kalptir, kimisi için bir şehir. Ama her insanın bir memleketi vardır. "
°°°
Alarmın sesiyle gözlerimi yavaşça açtım. Dün yorgunluktan resmen sızmıştım.
Günler sonra çocuklarla ilgilenmek, koşturmak, onun üstüne de Gözde ile evi yerleştirmek yormuştu beni.
Yataktan kalkıp banyoya girdim. Hızlıca işlerimi bitirip çıktım ve dolaptan kıyafetlerimi alıp üzerimi giyindim. Kısa sürede hazırlandıktan sonra telefonumu ve çantamı alıp çıktım odamdan.
Dinlenme odasının kapısının önünde gördüğüm bir çift ela gözle adımlarımı hızlandırıp kollarımı direkt boynuna doladım. "Gelmişsin." diye mırıldandım.
Güldüğünü işittim. Dudaklarını yine saçlarıma bastırdı. Ve yavaşça geriye çekilip gözlerine bakmamı sağladı. "Gece geldik. Ben de düşündüm ki sözümü tutmam için bu güzel hanımefendi ile kahvaltıya gidebiliriz."
Gülerek başımı salladım. "Gidelim o zaman." diyerek önden ilerlemeye başladım.
Arabaya bindiğimizde ikimiz de radyoyu açmamıştık. Ben sohbet etmek istediğim için açmamıştım radyoyu. O da büyük ihtimalle aynı sebepten açmamıştı.
"Nasıldı dün? Neler yaptınız kızlarla?"
Gülümseyerek ona döndüm. "Güzeldi. Bol bol sohbet ettik. Gözde ile tanıştılar falan. Öyle yani." dedim. "Sizim göreviniz nasıl geçti? Çok yoruldun mu?"
"Başarılıydı görev. Güzel geçti yani."
Yol boyu birkaç şey hakkında daha sohbet etmiştik. Ayşe teyzenin dükkanının önüne geldiğimizde birlikte arabadan indik.
İçeriye girdiğimizde "Geldi yine benimkiler." diyerek karşılamıştı bizi.
Başlarda beni görmezden gelir gibi yapıyordu. Önce Asrın'a selam verip sonra bana dönüyordu. Ama şimdi beni de en az Asrın kadar benimsemişti.
"Sevda'nın canı gözleme çekmiş de." dedi Asrın gülerek.
"Ay hemen getireyim ben size gözlemelerinizi." diyerek koştur koştur mutfağa doğru gitti.
"Hadi gel oturalım şöyle."
Boş bir masaya oturduk.
Bir süre sessiz kalmıştık. Sessizliği bozmak amacıyla "Neden kıyafetlerinin çoğu gri?" diye sordum.
Üzerindeki tişörte baktı. Kışın sona ermesiyle giydiği gri kazaklar yerini gri tişörtlere bırakmıştı.
"Seviyorum griyi." demekle yetindi.
Dirseğimi masaya yaslayıp çenemi de avcumun içine yasladım.
"Neden seviyorsun peki griyi?" Sorduğum sorular onu şaşırtırken güldüm. "Bakma öyle, merak ediyorum neleri sevdiğini, neden sevdiğini."
"Peki." dedi. "Gri biz insanları en iyi. Anlatan renk bence. Yani iyiliğin ve güzelliğin temsili olarak beyazı düşünürsek, kötülüğün ve çirkinliğin temsili olarak da siyahı düşünürsek gri bu ikisinin karışımı." dedi.
Bahsettiği güzellik-çirkinlik kavramının fiziksel bir şey olmadığını anlayabiliyordum.
"Bizler de böyleyiz." diyerek devam etti. "Hiçbirimiz günahsız, tertemiz değiliz. Beyaz kalplerimize zamanla siyah noktalar damlamış sonra da zamanla iki renk birbirine karışıp gri olmuş. Biz, olmuşuz"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA -Tamamlandı-
General Fiction-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretmen'i şehit ettikleri gibi seni de şehit ederler. Acımazlar, gözlerini bile kırpmazlar. Hiç mi acımıyo...