"İnsan ailesine nasıl veda eder albayım? Ailesi bildiği insanları ardında bırakıp giderken neler hisseder? Vedalar demiştim ya albayım, ağlatırdı hani. Vedalar gülümsetir de albayım. Vedalar herkesin yüzünde buruk bir tebessüm oluşturur. Vedalar yaşatır albayım. Ağlatır, gülümsetir, yaşatır..."
°°°
Yazardan
Hale, uyuyan oğlunu usulca beşiğine koydu. Sanki Göktuğ hissetmişti babasının o kutlu mertebeye ulaştığını. Hamza'nın kaçırıldığı günkü gibi ağlamıyordu törenden bu yana.
Hale, ağır adımlarla salona ilerledi. Televizyonun üstünde asılı duran çerçevelerden ilkini aldı eline. Üniversite mezuniyetinde çekilmişlerdi bu fotoğrafı. Hale genç yaşında evlenmişti ama eğitimine hiç engel olmamıştı bu. Kalan 2 senesini Hale Arslan olarak tamamlamıştı. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünün diplomasını eline aldığında Hale Arslan'dı.
Fotoğrafta Hale, kepini Hamza'nın başına takmaya çalışıyordu. İkisinin yüzünde de koca bir gülümseme vardı.
Hale, üniversiteden mezun olduğunda Hamza fazlasıyla ısrar etmişti çalışması için. Hale ise istememişti. Hamza her görev dönüşünde onu evinde bulsun istemişti. Zaten az görüşürlerken kendisinin çalışması bunu daha da azaltır diye düşünmüştü.
Hale, çerçeveyi uzun uzun okşadı. Ardından kanepenin üzerindeki koca valizin içine koydu özenle.
İkinci çerçeveyi aldı eline. Nikahlarında çekilmiş bir fotoğraftı bu da. İkisinin de yüzü gözükmüyordu. Sadece elleri vardı. Birbirine sımsıkı kenetlenmiş elleri...
Hale bu çerçeveye de baktı uzun uzun. Hamza'nın elini tutmak istedi yine. Onun elini tuttuğunda her zorluğun ona az geldiğini hissetmek istedi. Hep öyle olmuştu çünkü. Evlendiklerinde sınavlarına çalışırken de Hamza'dan güç almıştı, ilk hamileliğinde düşük yaptığı zaman da.
İkinci çerçeveyi de koydu usulca o valizin içine. Anılar, bir valizin içine sığıyordu belki de bedenler, kalpler, ruhlar sığmıyordu o valize.
Üçüncü ve son çerçeveyi aldı eline. Gökhan ve Gözde'nin düğününde Göktuğ'nun da olduğu bir aile fotoğrafıydı bu.
Hale, kanepeye oturup çerçeveyi bağrına bastırdı.
Hamza'nın ailesinin de kendi ailesinin de Konya'ya dönmesini istemişti. Bu evde bir ya da iki gece de olsa tek başına kalmak istemişti. Kendilerine yuva yaptıkları bu evle tek başına vedalaşmak istemişti. Kendi yavaş yavaş evi toparlayacak, öyle dönecekti Konya'ya.
"Sen orada ne de rahatsındır şimdi. Rahatsındır değil mi Hamza'm? Ruhun sızlamıyordur. O ruhun incinmesin diye adını yaşatacağım. Acımı içime gömeceğim ve gururumla bunu başaracağım." dedi ve dudaklarını çerçeveye bastırdı. "Seni çok seviyorum diğer yarım." dedi ve o çerçeveyi de koydu valize. Dikkatlice kapattı valizin fermuarını.
Son geceydi...
Şırnak'ta son gecesi olacaktı bu gece. Bu evde, bu yuvada son göz kapayışı olacaktı.
Bu valizi de dış kapının yanına götürdü ve uyuyan oğlunu izlemek için yatak odasına gitmek istedi.
Gözünün önüne gelen anıyla yine gözünden bir damla yaş düşmüştü. O gece, vedalaştıkları gece Hamza'ya sıkıca sarıldığı için mutluydu. Onun o güzel kokusunu derin derin içine çektiği için içi rahattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA -Tamamlandı-
قصص عامة-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretmen'i şehit ettikleri gibi seni de şehit ederler. Acımazlar, gözlerini bile kırpmazlar. Hiç mi acımıyo...