"Yıllar aslında birer yoldur albayım. Bıkmadan, usanmadan gittiğimiz birer yoldur. Sonunun neye varacağını bilmediğimiz, giderken ne yaşayacağımızı bilmediğimiz yollar... Yıllar insanın yolculuğudur albayım. Hayat yolculuğudur."
°°°
Yol uzundu. Yollardan ibaret olan hayat daha da uzundu. Bazen varacağımız yere nasıl olduğunu anlamadan varıyorduk bazense o yol uzayıp gidiyor, bir türlü bitmiyordu.
Asrın ile bir yola çıkıyorduk. Aile olacağımız, Asrın ve Sevda değil, biz olacağımız bir yola çıkıyorduk. Şu anda Şırnak'tan İzmir'e gidiyorduk. Bu somut bir yoldan çok soyut bir yolun başlangıcıydı bizim için. Hayatımızın bizi götürdüğü yeni, ve güzel bir yol...
Gözlerimi kısa süreliğine yoldan ayırıp yan koltukta uyuyan Asrın'a çevirdim. On saattir yoldaydık ve daha gidilecek yedi saatlik yol vardı. Araba sürerken fazlasıyla yorulduğu ve uykusuz kaldığı için arabayı sürmeye benim devam etmemi teklif etmiştim. O da hiç itiraz etmeden kabul etmişti.
Dün gece görevden gelmişlerdi. Gece bir gibi olmalıydı. İki gündür görevdelerdi ve onun yorgunluğunu atamadan yola çıkmıştık. Evet, uykuya dayanabilen bir bünyeye sahipti ama bu onun insan olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. O da insandı ve uykuya dayanma raddesi vardı.
Aradığım mekana yaklaşırken arabayı yavaşlattım. Karnım acıkmıştı ve eminim Asrın da bir şeyler yemek isterdi. Arabayı ufak esnaf lokantasının önüne park ettiğimde Asrın sıçrayarak uykusundan uyanmıştı. Onun sıçrayışı beni de korkuturken hızla sağa sola bakıp bana döndü. "Bir şey mi oldu?"
"Hayır." dedim. "Sadece yemek yeriz ve biraz da mola veririz diye düşündüm. Sakin ol."
Derin bir nefes verdi. "Mesleki deformasyon." dedi omuz silkerek.
Gülerek başımı salladım. Uykusunun hafif olması beni zorluyordu ve daha da zorlayacaktı. Bazen nöbetten gelecek, uyuması gerekecekti ve ben evde hareket bile etsem uyanacaktı. Bu onu da zorluyordu. İstediği gibi rahatça uyuyamıyordu.
"Hadi inelim." dedim. "Araba sürmek karnımı acıktırdı."
Söylediğim şeye gülerken arabanın kapısını açıp indi. Ben de peşinden inip arabayı kilitledim ve birkaç hızlı adım atarak Asrın'a yetişip elini tuttum.
"Ne kadar şirin bir yer burası." derken gözleri mekanın içini inceliyordu. "O kadar İzmir'e gidip geliyorum hiç dikkat etmemiştim."
"Hayatım sen kaç kez arabayla gidip geldin? Uçakla gidip gelmiyor musun?"
Zihninde hesaplama yaptığını düşündüğüm birkaç saniyeden sonra başını salladı. "Doğru söylüyorsun." dedi. "İlk kez İzmir'e araba ile gidiyor bile olabilirim. O kadar saat yol gitmek her zaman zor geldi bana."
Güldüm. Gerçekten çok uzundu aradaki mesafe. Hem yorucu oluyordu hem de zaman açısından çok uzun sürüyordu.
Normalde biz de uçakla giderdik büyük ihtimalle ama gelinlik başta olmak üzere pek çok şey yanımızda olduğu için uçağa binmek pek mantıklı gelmemişti.
"İlkleri benle yaşıyor olman güzel komutanım."
Ben elimi çeneme yaslayıp Asrın'ı izlerken o da yanımıza gelen gence siparişlerimizi söylemişti. Genç kız yanımızdan uzaklaşırken Asrın'ın gözleri tekrar benim gözlerimi bulmuştu.
"Cizre'ye dönünce evimize pikap alacağım." diye mırıldandım. Hâlâ elim çenemdeydi ve dikkatlice Asrın'ı izliyordum.
"Pikap mı?" diye sordu. Şaşırdığını bakışlarından anlayabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA -Tamamlandı-
Tiểu Thuyết Chung-yorumlarda spoiler olabilir- "Sevmezler Öğretmen Hanım. Burada öğretmenleri sevmezler. Acımadan öldürürler seni, Aybüke Öğretmen'i Necmettin Öğretmen'i şehit ettikleri gibi seni de şehit ederler. Acımazlar, gözlerini bile kırpmazlar. Hiç mi acımıyo...