"Orhan..."
Dakikalar sonra kardeşinin sesiyle kendisine gelen Orhan kafasını toparlayıp "Sen istersen git Fikret ben burada kalacağım" dedi. Öyle de Fikret onu burada tek başına bırakmaya pek gönüllü görünmüyordu. Hem bıraksın da yine sonunun ne olacağını düşünmediği fevri bir harekette bulunup başını belaya soksun değil mi? Olmaz öyle şey!
Fikret kararlı bir tavırla başını iki yana sallayıp "Anca beraber kanca beraber... Ben dururum o konuda sıkıntı yok ama görüldüğü üzere kız gelmemiş. Belki de bizim de yarın gelmemiz daha doğru olur" deyince Orhan da stresli bir şekilde çenesini ovalayıp "Çıkışta babasını takip edip evlerinin yerini öğreneceğim. Bu şekilde Hasret'in iyi mi yoksa kötü mü olduğunu öğrenebilirim diye düşünüyorum" dedi. Hmm... Makul görünüyor.
"Evet iyi fikir! O halde ben gidip yiyecek içecek bir şeyler alayım. Belli ki nöbet uzun sürecek"
"Ne çabuk acıktın"
"Annemin lokmalarımı boğazıma dizdiğini unutuyorsun"
"Evet hatırladım. Tamam sen git o zaman"
"Ben bir bakkal bulur bulmaz alacağımı alır hemen geri dönerim. Sen de rica ediyorum ben yokken sakin dur"
"Ben sakinim zaten hadi git sen"
Fikret gittiğinde Orhan da boş boş duramamış ve arabadan indikten sonra ağır adımlarla çiçekçi dükkanına doğru yürümeye başlamıştı. İçeriye girip adamın ağzını aramaya niyetliydi ama bunda başarılı olabilecek miydi orası biraz meçhuldü.
Çiçekçi dükkanına adım adım yaklaşırken aksilik bu ya Salih aniden çıkmış bununla da kalmayıp kapıya kilit vurarak kamyonetine doğru yürümeye başlamıştı. Tabii Orhan da takibe başlamak için yarı yoldan dönmek zorunda kalmıştı. Adam da evine gitse iyi olurdu çünkü bütün gün peşinde dolanmak pek de katlanır bir durum olmayacaktı. Orhan bir yandan arabayı çalıştırıp adamın peşine takılırken bir yandan da Fikret'i arayıp durumu anlatıyordu çünkü geri döndüğünde kardeşini olduğu yerde bulamazsa büyük ihtimalle telaşlanırdı.
Salih kısa bir süre sonra kamyonetini mahalle kahvesinin yakınına park edip içeriye girmişti. Tabii elinde çalıştıracak Hasret gibi bir kız yokken ne diye dursun ki dükkanın başında değil mi? Nasılsa yakında kızı da evlendirip bu durumun sefasını sürmeye başlayacaktı. Şimdiden ne diye yorsun ki kendisini?
Orhan kardeşine yerini söyledikten sonra gelmesini beklemeye başlamıştı. Fikret bir an önce gelse de içeriye girip en azından adamın ağzından bir iki çift laf duysalar diye düşünüyordu. Dakikalar sonra nihayet arabanın kapısı açıldı ve Fikret elindeki torbayı arka koltuğa bırakarak "Beni orada bıraktığına inanamıyorum!" deyip yanına oturdu. O anlarda Orhan'ın konsantrasyonu en üst noktadaydı. Bu yüzden de kardeşine cevap vermek yerine kemerini çözdüğü gibi "Hadi gel birer tavşankanı çay içelim" dedikten sonra arabadan çıkıp kahveye doğru yürümeye başladı. Fikret'e de "Tavşankanı mı? Resmen içim ürperdi" derken kardeşinin arkasını toplamak kalmıştı.
Arabanın anahtarını alıp dışarıya çıkarak koştur koştur Orhan'a yetiştikten sonra ikisi birlikte mahalle kahvesinden içeriye girdiler. İlk andan tüm gözleri üzerlerine çekmeleri de kaçınılmaz olmuştu. Sonuçta burada herkes birbirini tanırdı ve Orhan ile Fikret buradaki insanlara epey yabancıydı. Ayrıca kılık kıyafetleri ve tavırları da hiç buranın insanlarına benzemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Dizi Tadında/Beklemede)
RomanceOrhan üç yıl önce tüm kalbiyle bağlı olduğu sevdiğini kaybetmiş ve kendisini hayatın hareketliliğinden soyutlayıp sadece işine vermişti.Son derece de sevgi dolu ve neşeli bir aileye sahipti. Kardeşleri yeğeni anne ve babası fevkalade insanlardı.Orha...