(Aradaki videolar Fahriye Evcen sesiyle söylenen türküler olduğu için görsel olarak değil ama işitsel olarak sahneleri desteklemesi açısından konmuştur. Dinlemenizi tavsiye ederim)
•●●·٠•●●•٠·˙
Keyifli bir sohbet eşliğinde yenen akşam yemeğinin ardından herkes bir yana dağılmıştı. Neyhan Hanım ile Talat Bey salonda kahvelerini içip sohbet ediyor Firuze'de oğlunu yatırıyordu. Mert'in ise derdi başından aşkındı ve iki ağabeyini yoğun ısrarlar sonucunda odasına hapsetmiş dert yanıp kendisine fikir vermelerini istiyordu. Dertten kasıt Simge Buse'ydi. Kız nikah gününden bu yana Mert'in yüzüne bakmadığı gibi sanki o yokmuş gibi davranıyor Mert'i de bu tavırlarıyla üzüyordu. Ee! Mert Efendi de artık bir kızın duygularıyla oynarken bir daha kırk kere düşünür bir kere hareket ederdi. Az çeksin cezasını bakalım.
Onlar konuşmayı sürdürürken Hasret'te üst kattaki balkona geçip oturmuş bir yandan radyo dinliyor bir yandan da türküye mırıldana mırıldana eşlik edip Orhan'ın kendisine hediye ettiği deftere bir şeyler yazıyordu. Bunu yaparken yüzü de hep gülüyordu çünkü bu defterde kötü anılarının olmasını istemediği için ona sadece kendisini mutlu eden detayları not alıyordu.
Orhan kardeşinin odasındaki pencereyi açmış Mert ile Fikret'in konuşmasına dahil olurken aynı zamanda da temiz havayı içine çekerek gökyüzünü izliyordu. Ancak kardeşleri konuşmaya ara verdiğinde Orhan'ın kulağına da bir müzik sesi gelmeye başlamıştı. Öyle çok da değil kısık kısık geliyordu. Tabii Orhan için asıl şaşırtıcı olan şey çalan türkünün sözleriyle birlikte kulağına ona eşlik eden Hasret'in sesinin de gelmeye başlaması olmuştu. Bir an gerçekten o mu acaba diye tereddüt yaşasa da bu naif ses ben kesinlikle Hasret'in sesiyim diyordu.
"Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı
O bizim kavuşmalarımız aa yarim, mahşere kaldı"
Orhan kulağına gelen sesin güzelliğine inanamayarak aniden pencerenin önünden çekilmiş ve kardeşlerine gittiğini eliyle işaret ederek belli edip odadan çıkmıştı. Neden böyle yaptığı da kardeşleri tarafından anlaşılamamıştı.
Mert boş bakışlarla ardından bakarak "Ne oldu şimdi? Orhan ağabeyim ne halt yersen ye mi demek istedi?" diye sorunca Fikret'te bunalmış bir halde "Orhan o dediğini diyemez ama ben derim" dedikten sonra kardeşinin ensesine "Ne halt yersen ye Mert!" diyerek şaplağı yapıştırıp aynı Orhan gibi odadan çıktı. Mert ensesini tuta tuta yatağına otururken ağabeylerine gereğinden fazla ağlaştığını anlayıp yüzünü ekşiterek kendisini yatağa bıraktı.
Fikret yatmak için kendi odasına giderken Orhan da balkon kapısını kapalı görünce direkt mutfağa inmiş iki fincan salep hazırlamaya başlamıştı. Hasret'in yanına gitmek için kendisine güzel bir bahane bulmuşa benziyordu. Salep hazır olunca da onu tepsiye yerleştirdiği fincanlara paylaştırıp üzerlerine de bir miktar tarçın serpti ve kullandığı alet edevatı makinaya koyup tepsiyle birlikte mutfaktan çıktı.
Merdivenleri çıkarken bir yandan da Hasret'in bulunduğu yerden ayrılmamış olmasını diliyordu. Eğer uyumaya gittiyse elindeki salepleri kime niyet kime kısmet diyerek Mert'e ya da Fikret'e götürmek zorunda kalabilirdi çünkü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Dizi Tadında/Beklemede)
RomanceOrhan üç yıl önce tüm kalbiyle bağlı olduğu sevdiğini kaybetmiş ve kendisini hayatın hareketliliğinden soyutlayıp sadece işine vermişti.Son derece de sevgi dolu ve neşeli bir aileye sahipti. Kardeşleri yeğeni anne ve babası fevkalade insanlardı.Orha...