"Orhan'ı da kaybettiğimize göre bu çiçeği yakalamamın ne anlamı kaldı ki? Bendeki de şans işte! Hep geç kalıyorum ama ne hikmetse çiçeği de hep ben yakalıyorum"
Ortamdaki herkes yıllardır arkadaş olduğundan Ezgi'nin uçarılığını da espri tarzını da çok iyi biliyordu ve bu yüzden de bu dediğinde art niyet aramadıkları için onu ciddiye de almayıp gülmeye başlamışlardı. Ancak Hasret gülmeyi bırakın kızın bu dediğine çok fena bozulmuştu.
Nasıl bozulmasın ki? Evli ve karısı yanında olan bir adama denecek laf mıydı şimdi bu? Tamam belki duygusal manada gerçek bir evlilik yapmamışlardı ama sonuçta attıkları o imza ile birbirlerinin resmi nikahlı eşleriydi. Herkes bunu böyle biliyordu. Bu kız da bunu bilmesine rağmen böyle yaparak ayıp ediyordu ama!
İşin kötüsü kız herkese şirin gülüşüyle muzip bakışlarıyla takıla takıla kalabalığın içinden geçmiş ve elindeki gelin çiçeğiyle birlikte de "Özlettin ama kendini" diyerek Orhan'a sıkı sıkı sarılmıştı. Orhan da kızın sarılışına aynı candan tavırla karşılık verince Hasret'in delici bakışlarının hedefi olmuşlardı.
Sarıldıkları yetmiyormuş gibi Orhan bir daha böyle bir ara vermeyeceği konusunda söz verip içinin rahat olmasını da söylüyordu kıza! Hasret ise konuşmalarına şahit oldukça içten içe köpürüyordu. Köpürmesin de ne yapsın? Ona mı kalmıştı elin kızının gönlünü ferahlatmak!
Bu sarılma ve konuşmalar oradakiler için normal sayılsa da Hasret böyle samimi tavırlara hiç alışkın değildi ki. O ailesinin yanında kocasına fazla yakın duruyor diye babasından uzaklaş uyarısı alan bir kızdı ve doğal olarak bu gördüklerini normal olarak kabul etmesi de pek mümkün olamıyordu.
İkisinin selamlaşıp sarılması birkaç saniye sürse de bu Hasret'e geçmek bilmeyen dakikalar gibi gelmişti. Sanki kız Orhan'a sarılmış öyle de kalmıştı. Hasret hafızasında sadece o anı kayıt altına almış olmalıydı. Onları izlerken kıskançlık damarlarında bir hareketlenme olduğunu inkar edemezdi herhalde. Bir şey diyemediği için de boğazı düğüm düğüm oluyordu. Söyleyemediği yapamadığı her şey içinde patlıyordu resmen. Keşke azıcık eli belinde bir kız olaydı da ikisini ayırıp "Hayırdır! Ne bu samimiyet?" diyebilseydi ama yok Hasret diyemezdi öyle şeyler.
Ortamdan da kafa anlamında o kadar kopmuştu ki kendisine ancak Orhan'ın nazik bir şekilde kolunu belini sarıp "Ezgi tanıştırayım eşim Hasret" demesiyle gelebilmişti. Eşi ya! Sonunda aklına gelebilmesi iyi olmuştu. Hasret de bir an boşandık da benim mi haberim olmadı diye düşünmeye başlamıştı doğrusu.
Hasret renk vermemeye çalışan bakışlarını önce Orhan'a sonra da bir eli Orhan'ın omzunda olan Ezgi'ye doğru çevirdi. Kız aynı samimiyetle kendisine elini uzatıp "Çok memnun oldum Hasret! İçeriye girerken bizimkileri biraz güldüreyim istedim inşallah yanlış anlaşılmamışımdır. Sen en iyisi delidir ne yapsa yeridir de gül geç. Onlar hep öyle yapıyor" dedikten sonra Hasret'in "Estağfurullah hiç olur mu öyle şey?" diyerek elini istemeye istemeye sıkmasıyla da Orhan'a belli belirsiz bir omuz atıp "Bu arada arkadaşımızdır diye söylemiyorum ama kendisi bir tanedir. Seninle bir hayat kurmak istediğine göre eminim sende öylesindir. İkinize de mutluluklar dilerim" dedi. Hasret teşekkür edip gülümsüyordu ama bir gözü de Orhan'ın koluna iyice yerleşen elin üzerindeydi. Şunları diyeceğine elini Orhan'ın üzerinden çekseydi daha makbule geçerdi ya... Hadi neyse!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Dizi Tadında/Beklemede)
RomansaOrhan üç yıl önce tüm kalbiyle bağlı olduğu sevdiğini kaybetmiş ve kendisini hayatın hareketliliğinden soyutlayıp sadece işine vermişti.Son derece de sevgi dolu ve neşeli bir aileye sahipti. Kardeşleri yeğeni anne ve babası fevkalade insanlardı.Orha...