"Seni ait olmadığın bu yerden çekip alacağım. Sana söz veriyorum yapacağım bunu"
Orhan belki bu sözleri plansız programsız kafasında tartıp biçmeden söylemişti ama bu sözlerinin arkasında durmayacağı anlamına da gelmiyordu. Gördüklerinden ve duyduklarından sonra bunu yapması gerektiğini kalben hissetmişti çünkü. Hatta belki de sakin kafayla düşünüyor olsaydı da farklı bir sonuca varmaz yine aynı kararla çıkardı Hasret'in karşısına.
Orhan'ın tüm samimiyeti ile söylediği bu sözler sonrası aralarında derin bir sessizlik olmuştu. Hasret ne düşüneceğini bilemez bir halde hiçbir şey söylemeden hiçbir tepki vermeden karşısındaki genç adama bakıyordu. Ne yalan söylesin içeride oturan Nadir belasını düşününce Orhan'ın dedikleri içine bir miktar su da serpmişti ama yine de tanımıyordu ki bu adamı. Tamam temiz yüzlü hali vakti yerinde nazik kibar merhametli görünen bir gençti ama yine de gerçekte kimdir necidir niyeti fikri nedir bilemezdi ki. Hem bir insan niye tanımadığı bilmediği bir kız için böyle bir şey yapmak ister ki diye düşünüyordu ister istemez. Ayrıca hadi diyelim böyle bir yola adım attı bu dediği şeyi nasıl yapacaktı? Hasret ona güvense de Orhan bunu denese de Salih onlara asla izin vermezdi ki.
Ağzından böyle bir sözün çıkmış olmasına kendisi de şaşırsa da Orhan'ın sözüm senettir tavrı duruşuna da bakışlarına da bire bir yansımıştı. Ne derece kararlı olduğunu o da anlasın diye gözlerini Hasret'in cam gibi parlayan gözlerinden çekmeden "Yarın çiçekçi dükkanına yeniden geleceğim. O zaman...." derken Hasret aniden arkasını dönüp kapıya doğru baktı. Bir ayak sesi vardı. Annesi kahvelerin neden hâlâ gelmediğini sormak için kızına bakmaya geliyor olmalıydı.
Hasret bunu anlar anlamaz Orhan'ın ne olduğunu sormasına aldırmadan pencereyi kapatıp perdeyi çekerek ocağın başına geri geldi. Annesi de kıpkırmızı bir suratla içeriye girip "Sen daha kahveleri yapmadın mı? İnsanlar kahve gelmeden konuya giremiyor. Baban köpürdü hadi kızım çabuk ol" dedikten sonra kızıyla birlikte alelacele kahveleri ocağa koyup birlikte hazırlamaya başladılar.
Annesinin salona geri dönmesinin ardından Hasret bir yandan kahvelerin köpüklerini fincanlara bölüyor bir yandan da Orhan'ın gelişi ve söyledikleri yüzünden gülümsüyordu. Yapabilir miydi bunu gerçekten? Hasret'i çekip alabilir miydi bu hapishaneden farksız yerden? Tuhaf bir şekilde Hasret buna kalben inanmıştı. Orhan'ın tavrı netti ve öyle boş sözler verebilecek biri gibi de görünmüyordu. En azından Hasret öyle olduğunu düşünmek istemişti.
Hasret'in tek çekincesi bunu nasıl yapmayı düşündüğüydü. Sonuçta Salih kızını hangi deliğe girse bulur sonra da sen benim başımı nasıl öne eğersin gerekçesiyle öldürmekten beter ederdi. Bu son düşündüğü şey bir anlık buradan kurtulabilirmiş hissinin üzerine adeta beton dökmüştü. Salih'in varlığı "Boşa hayal kurma sonun hüsran olur. Senin hayatın burasıyla sınırlı" diyordu sanki.
Düşünceli bir halde fincanları doldurduktan sonra annesinin tembihlediği gibi başını örtüp tepsiyi de alarak beş karış suratla mutfaktan çıktı. Keşke ne nemrut kızmış bakışlarında bile meymenet yok çirkin aksak bir şey deseler de vazgeçseler şu isteme işinden. Maalesef Hasret'in güzelliği her türlü kusurunu örtüyordu. Somurtkan hali bile ayrı güzeldi.
"Ah! Kahvelerimiz de Yemen'den geldi çok şükür!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Dizi Tadında/Beklemede)
RomanceOrhan üç yıl önce tüm kalbiyle bağlı olduğu sevdiğini kaybetmiş ve kendisini hayatın hareketliliğinden soyutlayıp sadece işine vermişti.Son derece de sevgi dolu ve neşeli bir aileye sahipti. Kardeşleri yeğeni anne ve babası fevkalade insanlardı.Orha...