Fikret ile Miray kendilerini büyük bir krizin tam da ortasında bulurken Orhan ile Hasret'te olanlardan habersiz çaylarını almış bahçede baş başa oturuyorlardı. Şimdi keyifli keyifli otursunlar bakalım nasılsa yakında krizin yankıları duyulmaya başlardı.
"Ee! Çayın bitmiş Orhan hiç söylemiyorsun. Bardağını da uzağa koydun zaten bir türlü bitip bitmediğini göremiyorum"
"Görüp de hemen alıp gitme diye uzağa koydum zaten. Hem sen neden gecenin güzelliğine odaklanmak yerine sürekli benim çayımın takibini yapıyorsun? Ben alışık değilim böyle şeylere sana da söylemiştim bizim evde herkes kendi işini kendisi yapar. Çayım biterse kendim gider doldururum"
"Ama babamın evindeyken çay bitti miydi söylenmeden hemen alıp doldururdum yoksa saatlerce laf söz işitirdim"
"Sırf çayımı doldurmadın diye benden de laf söz işitebileceğini düşünüyorsun yani"
Aslında daha çok alışkanlık demek istiyordu ama Orhan bunu söylerken kendisine o kadar güzel bakmıştı ki Hasret tebessüm edip bir yandan da şirin bir tavırla gözlerini devirerek "Yok! Senden de tam tersine çayı dolduruyorum diye laf söz işiteceğim galiba" demeden edememişti.
İkisi de göz göze bir halde birbirlerine gülümsüyordu ama Orhan o sırada gayri ihtiyari uzanıp saçını öpünce Hasret yine en başa dönüp telaşlı bir halde "Neyse ben son bir kez daha tazeleyeyim de iç sıcak sıcak" deyiverdi. Bir dur be Hasret!
Hasret'in kalkmak için yaptığı atılım elbette ki Orhan tarafından anında engellenmişti. Çayda ne çaymış arkadaş! Evde onca kişiler bir demlik çay bir türlü bitemedi gitti. Bittikçe tekrar mı demliyorlar yoksa bir çay ocağıyla anlaştılar da oradan mı getirtiyorlar ne yapıyorlar belli değildi.
Orhan bir yere gidemesin diye Hasret'i sıkıca tutup "Sen artık otursan mı acaba? Yanımda olmaktan çekiniyorsun diye bardak bardak çay içirdin zaten bana" deyince Hasret ona şaşkınca bakarak "İstemeye istemeye mi içtin hepsini?" diye sordu. İstememek değildi de her insanın da bir çay içme kapasitesi vardı en nihayetinde. Orhan da Hasret'i kırmasın geri çevirmiş gibi olmasın diye o sınırı epey bir aşmıştı.
Orhan bu soruya Hasret'i kolunun altına çekip "Senin ellerinden gelen çayı neden istemeyeyim? Sadece biraz baş başa oturalım istiyorum o kadar. Zaten bütün gün kalabalık içindeydik birbirimize de hiç zaman ayıramadık. Şu kısacık zamanı da çay getir götürle harcamayalım diyorum. Kaçıp durma da vaktimiz varken yaşayalım birbirimizi... Eksik kalmayalım bu konuda" diyerek yanıt verince duydukları Hasret'in hoşuna gitmişti.
Kırk yıl düşünse bir gün eşi olacak kişiden böyle güzel sözler işitebileceğini aklına getiremezdi herhalde. En korktuğu şey annesinin yaşadığı gibi bir evlilik yapmaktı ama görünen o ki hayat ona bu konuda oldukça cömert davranıyordu.
Hasret yüzünde beliren tebessüm eşliğinde başını Orhan'ın omzuna dayamış ve gözlerini yumarak gecenin sesini dinlemeye başlamıştı. Biri kalkıp da mutluluk ne diye sorsa herhalde huzuru sevdiğinin kollarında bulmak derdi. Şu an bütün sıkıntılarını unutmuş hayatının en mutlu anlarından birini yaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Dizi Tadında/Beklemede)
Lãng mạnOrhan üç yıl önce tüm kalbiyle bağlı olduğu sevdiğini kaybetmiş ve kendisini hayatın hareketliliğinden soyutlayıp sadece işine vermişti.Son derece de sevgi dolu ve neşeli bir aileye sahipti. Kardeşleri yeğeni anne ve babası fevkalade insanlardı.Orha...