Orhan bir süre pencerenin kenarında durup gizli saklı Hasret'i izlemişti. İyi olduğundan emin olmak istiyordu yoksa içine sinmeyecekti buradan gitmek. Hasret ise Orhan tarafından izlendiğinin farkına varmadan bir süre sessiz sedasız ağlamış sonra da kendisini toparlamaya çalışıp yerden kalkmıştı. Bir yandan gözlerindeki yaşları siliyor bir yandan da çiçek düzenlemeleri yaptığı masasını düzenlemeye çalışıyordu.
Babası olacak o meymenetsizin de gelirken yanında getirdiği biraları içerken söylenmeleri bir türlü bitmek bilmiyordu. Kendi lanetliğini gözü hiç görmüyormuş gibi kıza türlü türlü belalar okuyordu başına dönesice. Orhan dışarıda olduğu için bu sözleri Hasret gibi işitemiyordu elbet. O sadece Hasret'e odaklanmış onun iyi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Kızın ellerinin titrediği de o kadar belli oluyordu ki Orhan'ın içi acımıştı bu hallerine. Onu tanımıyor olsa da şahit olduğu şeyler canını çok sıkmıştı. Hiç alışık değildi ki böyle şiddet olaylarına.
Bir süre masasında çalışan Hasret'i izleyip sonra da derin bir sessizlik olunca yarın tekrardan gelmek üzere oradan uzaklaşmaya başladı. Arabasına doğru yürüyordu ama sanki ayakları da geri geri gidiyordu. Ancak şu an için yapabileceği pek bir şey de yok gibiydi. Bir sonraki gelişinde babası görmeden kızla yeniden konuşmanın bir yolunu bulurdu artık.
Ortalık şu an için sütliman olsa da yine de ara sıra ardına bakarak arabasının kapısını açıp içeriye geçti. Geçti ama hiçbir şey yapmadan da öylece duruyordu. Tuhaf bir histi bu gitsem gidemiyorum kalsam kalamıyorum hissi. Gitse sanki kızı burada savunmasız bırakacakmış gibi hissediyordu. Ama daha ne kadar durabilirdi ki burada? Bir şekilde gitmek zorundaydı.
O sessizlik içinde yan koltukta duran saksı çiçeğine baktıktan sonra gözüne Hasret'in eline tutuşturduğu kağıt çarpmıştı. Ne yazmış olabileceğinin merakıyla buruşan kağıdı hemen eline alıp hızlıca açtıktan sonra kızın yazdıklarını okumaya başladı.
"Sevdiğiniz kadına bir iki gün içinde solup yok olacak bir buket çiçek değil toprağına kök salıp onu da kendisiyle birlikte sonsuza kadar yaşatacak bir çiçek götürün"
Orhan uzun uzun baktı elinde tuttuğu kağıda. Tekrar tekrar okudu. Kızın yazdıkları ne yalan söylesin onu derinden etkilemişti. Ne zarif ne ince bir düşünceydi bu. Buruk bakışlı gözlerini kelimelerin üzerinde rastgele gezdirip son bir kez daha çiçekçi dükkanına baktı. Sanki masasında çiçekleri düzenleyen Hasret'i buradan bile görebiliyordu. O aradaki duvar engel olamıyordu zihninde beliren görüntüsüne. Derin bir çekti önce. Elindeki kağıdı özenle katlayıp ceketinin iç cebine koyarken hâlâ orada yazan sözler kulaklarında çınlıyor gibiydi. Direksiyonu sıkıca tuttuktan sonra arabasını çalıştırıp mezarlığa gitmek üzere oradan ayrıldı.
Fazla sürmemiş kısacık bir süre sonra da Zeynep'in mezarının başına gelmişti. Sevdiğinin adını bir mezar taşının üzerinde görmek her defasında canını daha da çok yakıyordu. Gözlerinde beliren yaşlar da sanki "Sen beni bırakıp gittin ama ben seni bırakamadım Zeynep'im" diyor gibiydi. Öyleydi gerçekten. Bedenen ayrılmışlardı ama Orhan'ın ruhu halen daha kopmamıştı sevdiği kadından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hasret (Dizi Tadında/Beklemede)
RomanceOrhan üç yıl önce tüm kalbiyle bağlı olduğu sevdiğini kaybetmiş ve kendisini hayatın hareketliliğinden soyutlayıp sadece işine vermişti.Son derece de sevgi dolu ve neşeli bir aileye sahipti. Kardeşleri yeğeni anne ve babası fevkalade insanlardı.Orha...