65.Bölüm : Sana öyle gelmiş!

6.8K 557 118
                                    

 "Çok güzel oldular değil mi?"


Orhan sade bir evet demek yerine hoş bir gülüşle bu dediğini onaylarken Hasret'te onun topraklanan ellerine su döküp bir yandan da mutluluğu yüzüne yansımış bir halde konuşmaya devam ediyordu.


"Çiçekleri buraya ektiğimiz çok iyi oldu çünkü bahçedeki en renksiz alan burasıydı. Ama şimdi canlandı ve bahçenin güzelliğine de bir katkı sağlamış oldu. Hem menekşeler için buradan daha uygun bir yer olamazdı. Sen de çiçekle toprakla uğraşmaya pek alışkın değilim demiştin ama içten içe anlıyormuşsun aslında varmış bir meyilin"


Orhan çiçek sulama kabını alıp Hasret'in de ellerini yıkayabilmesi için ona yardımcı olurken aynı anda da "Sen gelmeden az önce babam yanımdaydı. Ondan biraz destek almış olabilirim" diyerek Talat Bey'den yardım aldığını gizlememişti. Gerçi gizlese ne yazar ki? Orhan cidden anlamıyordu bu işlerden ama Hasret ona da bildiklerini yavaş yavaş öğretirdi. Belki de öğrendikleri ileride lazım olurdu kim bilir.


Orhan elindeki su kabını kenara bırakıp ayağa kalktıktan sonra elini Hasret'e doğru uzatmış onun tutup ayaklanmasıyla da yanına çekerek ektikleri menekşelere bakmaya başlamıştı. El emeklerinin olduğu kendilerine ait güzel bir alanlarının olması yüzünü gülümsetiyordu.


Hasret ise çiçeklerden çok yanında duran adama bakıyordu. Orhan farkındaydı ya da değildi ama o güzelim menekşeleri aslında Hasret'in kuraklaşmış olduğunu sandığı kalbine ekmişti. Orayı canlandırmış orayı şenlendirmişti. Halbuki bir iki saat öncesine kadar Hasret ne kadar da kötü hissediyordu kendisini. Ama şimdi hissettiği mutluluk hüznünü gölgede bırakıyordu. Buna da her hâlükârda Orhan sebep oluyordu. Onun yarattığı güzelliklerdi bunlar.


Üzerindeki sevgi dolu bakışları hisseden Orhan yüzünde oluşan tebessümle Hasret'e doğru dönünce Hasret'te bozuntuya vermeden bakışlarını hemen bahçeye yöneltmişti. Tabii bu kurtulduğu anlamına gelmiyordu. Öyle güzel güzel bakıp sonra da kaçmak olur muydu hiç? Hem daha aralarında sonuca bağlanmamış bir mesele de vardı. Onu da bir an önce halletmek lazımdı sanki.


Hasret başına geleceklerden habersiz az önceki bakışını Orhan'ın fark etmemiş olmasını dileyerek boş boş etrafına bakınıyordu. Bu tedirginliğinin üzerine de hiç beklemediği bir şekilde Orhan'ın "İçeriye girmeden önce yarım kalan konuşmamızı tamamlayalım mı?" diye sorması iyice telaşlanmasına neden olmuştu. Durup dururken nereden çıkmıştı ki bu şimdi? Keşke duymazlıktan gelebileceği bir durumda olsalardı da bu soruyu yanıtlamak zorunda kalmasaydı. Ama öyle bir şey olması mümkün değildi maalesef.


Kaçamıyorum bari zaman kazanayım diye düşünen Hasret ses tonunu kısıp şirin bir ifadeyle de "Hangi yarım kalan konuşmamız?" diye sormayı başarmıştı. Duyan da konuşmaları mütemadiyen yarım kalıyor zannederdi. Sizin sonunu getiremediğiniz kaç tane konuşmanız olmuştu ki Hasret?


Anlamasına rağmen hâlâ anlamıyormuş gibi davranması ve bu sıradaki şaşkınlaşmış bakışları Orhan'ı gülümsetiyordu. İtiraf etmeliydi ki Hasret gerilmediği ya da korkmadığı anlarda gerçekten çok tatlı tepkiler veriyor ve saf bir güzellik taşıyan bu halleri de yan yan kaçırdığı ürkek bakışları da karşısındaki adamı öyle ya da böyle etki altına alıyordu. En azından bu Orhan'ın üzerinde işe yarıyan bir şeydi.

Hasret (Dizi Tadında/Beklemede)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin