KIZIL MELEK

4.6K 348 66
                                    

Merhaba arkadaşlar. Yeni bölümle yeniden birlikteyiz. Umarım beğenerek okursunuz. Seviliyorsunuz 💜💋

Rüzgar son bir saattir Naz'ın konuşmalarını dinliyordu. Evet sadece dinliyordu yada öyle görünüyordu. Çünkü aklında hala kızıl, sarmaşıkları kıskandıracak kadar uzun ve kıvır kıvır saçlı kız vardı. Onun utançla dolduğu anlar aklına gelince gülümsemeden edemedi. Kafası atınca düşünmeden hareket ediyordu kızıl güzeli.

"Rüzgar bak ne diyeceğim aşkım. Ne zamandır beraber birşeyler yapmıyoruz. İkimiz bir tatile mi çıksak acaba? Başbaşa oluruz hem ne dersin?"

"Vaktim yok. Okul ve aynı zamanda meşgul olduğum bir işim var."

"Ya hayatım ama senin ne o okula ne de işe ihtiyacın yok ki. Zaten o aptal işi kabul ettiğini bile anlamış değilim. Tonla paran var ve garsonluk mu? Cidden benimle dalga geçiyor olmalısın."

"Sen neden bahsediyorsun Naz?"

"Kızlar söylediğinde inanmamıştım. Ta ki gözlerimle görene kadar."

"Yani?"

"Yanisi şu hayatım. Koskoca holdingin veliahtı Naz Karman'ın sevgilisi bir garson. Çıkabilecek dedikoduların farkında mısın?"

"O senin meselen Naz. Ben işimden memnunum. Kimseyi de hiçbir şey için zorlamıyorum."

"Ne demek istiyorsun Rüzgar? Yani bu işi yapmaya devam mı edeceksin?"

"Ne var biliyor musun Naz? Sen kendi işine bak ben de benimkine. Ayrıc herşeyin senin etrafında dönüyor inancından bir an önce kurtulmalısın. Benim kendi hayatım var ve ben içerisinde ikimizle alakalı bir gelecek göremiyorum."

Rüzgar cümlesini tamamladıktan sonra Naz'ın söz söylemesine fırsat vermeden yanından ayrıldı. Ne derse desin peşini bırakmayacağını biliyordu. Kafayı kendisiyle bozmuştu. Rüzgar Naz'ın hissetiklerinin aşk olmadığının farkındaydı. Keşke Naz da bunu görebilseydi de ikisi için hayat daha da kolay olsaydı. O aşk adı altında, ilgi duyduğu adamı takıntı haline getirmişti ve gözü hiç birşeyi görmüyordu. Rüzgar'ın defalarca bu işin olmayacağı dillendirmesine rağmen hala kendi hastalıklı düşüncelerine sahipti. Bir kız nasıl bu kadar gurursuz olabiliyordu ki?

Gün karanlığa bürünüp ışıklar yerini gölgelere bıraktığında, aracın gittiği yönü belirlemeden ilerledi. Zihni kendi yörüngesini çizmiş, istikameti zaten olmak istediği yerdi. Kızıl güzeline gidiyordu. Onun aldığı her nefeste hayat bulmaya.

Mahallenin ücra bir köşesine arabayı park etti. Saat ne kadar geç olsa da yanan bir kaç lambadan hala uyanık halde olan insanların olduğunu biliyordu. Dikkat çekmeden hızlıca ilerledi ara sokaklarda. Zaten hiçbir insanoğlu çıplak gözlerle hızını saptayamazdı.

Binanın önüne geldiğinde durdu. Kızılının ışıkları yanmıyordu. Bugün ne kadar yorulmuş olduğunu hesap edersek yorgunluktan çoktan uykuya dalmış olması kaçınılmazdı zaten. Penceresinin açık olduğunu biliyordu. Sıcak hava yüzünden kapatmıyordu kızılı. Hiç düşünmeden ikinci kata tırmanıp pencerenin girişinde durdu.

Uyuyan o ise eğer, peki neden rüyayı gören benim tanrım?

Kızıl nehirler gibi akan saçları yastığının her tarafına dağılmış, ay gibi parlayan cildi karanlık odayı aydınlatmıştı adeta.

Nefes kesiciydi.

O melekler gibi uyuyordu oysa ama pusuya yatmış bir şeytan onun için penceresinde bekliyordu. Ona susuz ve ona aç bir şekilde.

Rüzgar tek bir sesin çıkmasına dahi izin vermeksizin içeri süzüldü ve yatağın başına doğru ilerledi. Kızıl meleğinin nefes aldıkça inip kalkan göğsüne, oradan dudaklarına baktı. Neşe bilmeden ikisi için de yaşıyordu halbuki. Rüzgar onun olmadığı bir dünyayı hayal bile edemiyordu.

Uzanıp saç tellerine dokundu. Bir tutamını doladı parmaklarına ve eğilip kokusunu duyumsadı. Saçlarından buram buram yayılan bu koku ona özeldi. Tarifi yoktu çünkü Neşe süslü kızlar gibi parfüm kokuları içerisinde yüzmüyordu.

Biraz geri çekildi ama yeterince değil. Yüzünü yakından seyrediyordu şimdi de. Küçük, sevimli burnunu, burnunu ve yanaklarını tatlı dokunuşlarla süsleyen çillerini, gözlerini kızıl çam yaprakları misali çevreleyen kirpiklerini ve öpülesi dudaklarını inceledi. Her bir ayrıntıyı defalarca kazımıştı zihninin en derin köşelerine. Yine hapsetti güzelliğini bakışlarına. O' kendisine nasıl baktığını hiç bilmiyordu. Rüzgar ne zaman onu görse her bir hareketini ve bedeninin her bir kıvrımını ezberliyordu.

Şuan uyansa ve kendisine bu kadar yakın olduğunu görse kimbilir nasıl bir tepki verirdi deli kızıl. Muhtemelen çenesine bir yumruk veya erkekliğine sağlam bir tekmeyle bedelini öderdi. Onun kendisine kızması bile güzeldi.

Tamam tekme kısmını çıkarabiliriz. Şahsen o bizim kıymetlimiz.

Rüzgar bakışlarını kapalı gözlerine çevirdi.

"Sende bir gün benim seni sevdiğim gibi sevebilecek misin insan kızı?"

O kadar sessiz söylemişti ki bunu, dudaklarından bir fısıltı halinde akıp gitmişti.

•◇◇◇•••◇◇◇•

Sabah olduğunda Neşe gerinerek yatağında oturdu. Her yeri tutulmuştu adeta. Ve dünkü yorgunluğunun izlerini hala üzerinde taşıyordu. Yataktan çıkıp yüzünü yıkadıktan sonra fırçasıyla gür saçlarını taradı. Bugün düzelmemek adına her zamankinden daha da inatlaşıyordu gür saçları. Fırçayla saçlarını yolmaktan vazgeçip aceleyle ördü.

"Günaydın herkese."

"Günaydın Neşecim. Yorgun görünüyorsun."

"Dün kafe çok yoğundu baba. Öldük resmen."

"Kızım biliyorsun ki çalışmak zorunda değilsin. Senin ilgilenmen gereken tek şey notların."

"Biliyorum baba ama sende çalısmaktan keyif aldığımı biliyorsun. Endişelenme benim için oldu mu? Ben okulu da işi de güzel idare ediyorum."

Annesi elinde çay tepsisiyle salona girdi.

"Sen hele bir düşük not getir de bakalım o kafenin yüzünü bir daha görebilecek misin?"

"Ama anne!"

"Aması falan yok bunun. Sen de birşey söylesene Ahmet. Hep sen şımartıyorsun bu kızı."

"Kız birşey demedi ki hanım. Hem merak etme benim kızım düşük not almaz. Beceriklidir babasının kızı."

"Yaşa babam. Almam tabi." Acil fizikçiden not yükseltmek için ödev istesem iyi olacak. Annem sınavdan 53 aldığımı duysa işe gitmeme bir daha hayatta izin vermez. Ne işi! Sokağa bile adım atamam. Babam da hayal kırıklığına uğrar. Sokak falan bir tarafa da babama bunu asla yapamam.

"Ben söyleyeceğimi söyledim küçük hanım ve ikiniz de beni gayet net duydunuz."

"Eyvah! Lafa daldım kaçtı minibüs."

Neşe oturduğu sandalyeden apar topar kalktı ve çantasını kaptığı gibi evden fırladı.

Minibüsü de kaçırdın ya tabanvaya kuvvet Neşe hanım.

Okula vardığında bahçede kimseler yoktu. Ders başlamış olmalıydı. Sadede beş dakika gecikmişti ama şansına bak ki ilk ders Fizik'ti. Not yükseltme ödevi de vermezdi şimdi dersine geciktiği için. Üstüne üstlük bir ton da laf yerdi.

Bok vardı Neşe o kadar geç uyanacak. Hangi akla hizmet 3 kere saati ertelersin ki? Hadi onu da geçtim bir saat lak lak yapmasan da olmuyordu değil mi?

Neşe sıkıla sıkıla sınıf kapısını çaldı. Fizikçi neyse ki çok soru sormamış bir daha geç kalmamasını tembihleyip sırasına göndermişti. Not yükseltme işi de son sınava kalmıştı ama ne Armina'nın ne de kendisinin Fizik konusunda yeterli bilgisi vardı. Sömestr dan önce ki son sınav olacağı için işi şansa bırakamazdı. Dersleri çok iyi olan başka birisinden kendisini çalıştırmasını isteyebilirdi.

İsteyebilirdi de...

Ama kimden?

Karanlığın Prensleri 2 "MUAMMA" Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin