Multimedia da Zehir'imiz var. İyi okumalar...
Rüyamda o mavi gözlü çocuğu gördüm. Adı neydi dur bakayım.. Hah! tabi tabi hatırladım. Rüzgar. Evet ismi buydu. Sınıfımızın şırfıntısı Gamze yanındaki yalakalarına söylerken duymuştum.
Gelelim rüyama sevgili günlük,
Kantinde çok sevdiğim bol sucuklu çift kaşarlı tostumu yemekle mesguldüm. O da kantinden içeriye giriyordu o esnada. Göz göze geldik ama ben bakışlarımı çektim tabi hemen. Bilmiyorum onda ben tehlikeli biriyim diyen birşeyler var sanki. Onun o mavi gözlerine ilk baktığım zaman da hissetmiştim bunu. Neyse işte sonra yanıma doğru geldi. Ben ilgilenmemek için elimden geleni yaptım ama dibime girip bana doğru o kadar çok eğilmişti neredeyse burun buruna bir vaziyetteydik. Mecbur başımı kaldırdım ama kaldırmaz olaydım. Yüzüme doğru yaklaşıyordu. Ne mi yaptım? Çocuğun burnuna kafa attım tabiki. O da ağzımın içine kadar girmeseydi ne yapabilirim?
Valla o esnada da uyandım sevgili günlük. Ben rüyamda bile problemim sanırım. Yine yazacağım o zamana kadar kendini kimseye okutma ha!
En yakının
Neşe..."Neşe hadi kızım kahvaltını et okula geç kalacaksın."
"Geliyorum anne!"
Neşe günlüğünü gizledikten sonra odasından dışarı çıktı. Mutfaktan inanılmaz kokular geliyordu. Annesi yine döktürmüştü anlaşılan. Poğaçaları görünce ağzı sulandı. Hemen masaya oturup tabaktaki poğaçalardan birini aldı ve kocaman bir ısırık kopardı.
"Anne ben çok mu sıskayım sence? Yani kemiklerim görünüyor mu?"
"Allah Allah nereden çıktı şimdi bu sual?"
"Hiç öylesine sordum."
"Biraz kilo alsanda olur ama böylede çok güzelsin canım. Gereksiz şeyleri kendine takıntı haline getirip boş yere üzme kendini."
"Haklısın annem. Ben böyle iyiyim. Beğenen beni böyle beğensin ne yapabilirim yani?"
Fisun hanım kızına tuhaf tuhaf bakmaya başladı. Neşe annesine baktığında neden bu şekilde garip baktığını merak etti.
"Ne oldu anne?"
"Hiç birşey olmadı da sen normalde karşı cinsi ağzına almazsın. Şaşırdım açıkçası böyle söylemene."
"Bende öylesine söyledim zaten canım annem."
Annesi tezgaha dönüp çay bardaklarını doldurdu. Babası da gelince hep birlikte kahvaltı etmeye başladılar. Neşe kahvaltısını ederken anne ve babası uzaylı görmüş gibi ona baktılar.
"Kızım sen bugün gerçekten iyi misin?"
"Nodon onno?"
"Ağzında birşey varken konuşma boğulacaksın şimdi."
"Boşoy olmoz."
"Bugün fazla acıkmış bırak kızı hanım yesin."
"Yemesi için hergün kafasına terlik yiyen kız bugün rızasıyla bu kadar yiyiyor. Sence de bir anormallik yok mu burada hayatım?"
"Ya anne yesem suç yemesem suç."
"Neşecim biraz daha oyalanırsan okula geç kalacaksın kızım. Seni bugün okula bırakmamı ister misin? Oradan işe geçerim."
"Geç mi kalıyorum? Eyvahlar olsun! Dur şu poğacayıda alayım. Yolda yerim. Hatta bir iki tane de Armina'ya götüreyim. Yazık sevinsin. Ayrıca sen zahmet etme babacım minibüsle giderim ben."
"Sen bilirsin kızım."
"Neşe oyalanmasana al ne kadar alacaksan çık artık."
Neşe dolaptan aldığı saklama kabının içine bir kaç tane poğaça koydu. Çantasına sokuşturduktan sonra koşup converslerini giydi.
"Hadi kaçtım ben."
"Güle güle git kızım. İyi dersler."
"Sagol babacım. Sana da hayırlı işler."
Neşe evden çıkıp hızlı adımlarla minibüs durağına geldi. Neyse ki tam zamanında durakta olmuştu. Eğer minibüsü kaçırsaydı bu on beş dakika beklemesi gerektiği anlamına geliyordu ve kesin geç kalırdı. Ama şuan yetişmesi için zamanı vardı ve koşarak sınıfa gitmek zorundaydı. Zaten genelde yaptığı birşeydi koşmak.
•◇◇◇•◇◇◇•◇◇◇•
Zehir eve taşınalı iki gün olmuştu. Ne zaman Dicle'yle karşılaşsa kendisini suçlu hissediyordu. Zaten Dicle de onun bulunduğu ortamda durmuyordu. Aynı evin içinde köşe kapmaca oynuyorlardı resmen.
Kendi hatasını, yaptığı eşşekliği biliyordu. Ama Dicle'nin diğerlerinden farklı olabileceğini anlayamamıştı. Kalbinde başkası varken asla ona yakınlaşmamalıydı. Kaderin tesadüfü ya işte, birde onu geride bırakmak isterken aileden biri olduğu ortaya çıkmıştı. Olanları geriye döndürüp olmamasını sağlamanın bir yolu yoktu. Ama bir şekilde kendisini affettirmesi ve aralarındaki bu saçma saklambaca son vermesi gerekiyordu.
Aşık bir kıza nasıl arkadaş olalım denebilirdi ki? Keşke ona daha fazlasını verebilseydi. Dicle'nin yaşadıklarını haketmediğini geçte olsa anlamıştı.
Sıkıntıyla içini çekip Dicle'nin odasının önüne geldi. Dicle Zehir geldiğinden beri neredeyse evdeki bütün zamanını odasına kapanarak geçiriyordu. Zehir, Hira'ya olan biten herşeyi anlattıktan sonra kız kardeşi ona Dicle'nin hala ona karşı umudu olduğunu söyleyip, özür dilemesi ve konunun tamamen kapanması gerektiğini dile getirmişti. Lanet olası kız kardeş. Hayatı boyunca hiçbir kızdan özür dilememişti ki o!
Kapıyı çaldı ve yavaşça araladı. Dicle kulağında kulaklık yatağına uzanmış, gözleri kapalı vaziyette müzik dinliyordu. Ama onun geldiğinin de farkındaydı.
"Ne istiyorsun Zehir?"
"Oturmam da bir sakınca var mı?"
Dicle gözlerini açıp kulağındaki kulaklıkları çıkardı ve telefonunu komodinin üzerine bıraktı. Zehir'in oturması için bağdaş vaziyeti alıp sırtını yatağın başlığına yasladı.
"Seni dinliyorum."
"Dicle. Bunu çok daha önce gelip sana söylemeliydim ama o zamanlar hiçbirşey düşünmeden yaşıyordum. Ne kadar büyük bir yanlış yaptığımı biliyorum sana karşı. Bak ben demek istiyorum ki..."
Zehir bakışlarını Dicle'ye çevirdi.
"Özür dilerim Dicle. Sana haksızlık ettiğim için. Affet beni. Keşkr olanları telafi edebilseydim."
Dicle öylece Zehir'in yüzüne baktı.
"Sonunda."
"Anlamadım?"
Dicle yüzünde buruk bir gülümsemeyle ellerine baktı.
"Bunu dile getirmeni o kadar uzun süre bekledim ki artık seneleri bile saymayı bıraktım. İnkâr etmeyeceğim Zehir, seni hala eskisi gibi seviyorum ama bakışlarındaki manayı şimdi çözebiliyorum. Benim gibi bakıyorsun ama gördüğün kişi ben değilim. Gözlerinde acı var senin. Kalbin başkası yüzünden yaralanmış."
Dicle oturduğu yerden yere indi. Kapıya yürüdü ama açmadan bekledi.
"Seni affediyorum Zehir. Ama bana biraz zaman ver olur mu seni unutabilmem için? Biraz buralardan uzaklaşacağım. Döndüğümde seni unutmuş olarak geri geleceğim. Herkese tatile çıktığımı söylersin. İlk defa olmadığı için, ortadan kaybolmam dikkat çekmeyecektir. Kendine iyi bak Zehir. Umarım seninde kalbin bir gün iyileşir."
Dicle kapıdan çıkıp giderken Zehir öylece boş duvara bakıyordu kıpırtısız. Sözleri içine dokunmuştu. Giderken bile kendisinin iyi olmasını diliyordu.
Yumruklarını sıktı ve gözlerini sımsıkı kapattı. Ve Dicle'nin kendisini unutabilmesi için dua etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensleri 2 "MUAMMA"
VampireSerinin ikinci kitabıdır. Macera kaldığı yerden devam ediyor... Yayınlamakta olduğum bu hikaye az da olsa yetişkin ve şiddet öğeleri barındırdığından +16 yaş kitlesi için daha uygundur.