Gökmen olacaklardan endişelendiği için Rüzgar'ın yanından ayrılmıyordu. Çünkü her an Neşe'yle tartışanların üzerine atlayacak gibi duruyordu.
Müşterilerden biri hamburger köftesinin fazla kızartıldığı ve hatta yanmış olduğu konusunda ısrar ediyordu. Neşe ne kadar özür dilese ve yeni bir servis teklif etse de müşteri söylenmeye devam ediyor, sanki tüm suçlu Neşe'ymiş gibi ona ahkam kesiyordu.
"Beyefendi isterseniz hemen yenisini hazırlatabiliriz ama yinede belirtmek istiyorum ki bu hamburger yanık değil."
"Sen bana yalancı mı demek istiyorsun şimdi?"
"Hayır tabiki size öyle hitap etme lüksüne sahip değilim."
"Siz varoşlar zaten hiç bir zaman yerinizi bilmezsiniz."
Masada oturan diğerleri gülüşerek arkadaşlarının tavırları sözsüzce onaylıyorlardı. Birine böyle davranılması normalmiş gibi.
"Beyefendi bakın ben size yalancı demedim. Ayrıca varoş kelimesini size aynen iade ediyorum."
"Şuna da bakın! Müşterilere kaba davranmak adetiniz olmuş sanırım sizin. Eh böyle ne olduğu belirsiz çalışanları işe alırlarsa elbetteki çok fazla birşey beklememek lazım."
Neşe iyice sinirlenmeye başladığını hissediyordu. Hatta elindeki tabakta tuttuğu şu hamburgeri çocuğun suratına yapıştırsa ve üzerine de ketçap sıksa içinin yağları erirdi. Dayanamayıp kendi düşüncesine güldü. O gülünce müşteri iyice sinirlenip daha sert sözlerle ithamını sürdürdü. Aralarında biri de Neşe'yi oldukça eğlenceli bulmuştu.
"Tamam Semih kızı rahat bırak artık. Baksana biraz daha üstelesen üzerine atlayacak gibi duruyor."
"Belki de istediği budur. Tabi ya ben neden bunu düşünmedim ki? Az evvel de bana baktığını farketmiştim zaten."
Semih Neşe'yi baştan aşağı süzerken Neşe de istemsizce kendine baktı. Acaba açıkta bir yerim mi var öküz!
"Pardon da neden öyle baktığınızı sorabilir miyim? Oldukça rahatsız edici."
Semih pişkince sırıtıp konuştu.
"Telefon numaran ne? Eğer akşam boşsan çıkışta seni bana götürürüm. Biraz eğleniriz ne dersin?"
Bu bardağı taşıran son nokta olmuştu. Artık Gökmen hiçbir şekilde Rüzgar'ı tutamayacağını biliyordu. Az evvel ki tartışmaya müdahil olmamıştı çünkü Neşe onların üstesinden gelebilecek bir kapasiteye sahipti. Lakin bu son davranışları kabul göremezdi. Neşe tam elindeki hamburgeri kafasına yapıştırmayı düşünüyordu ki hızlı fakat nazik denilebilecek bir şekilde geriye çekilmişti. Rüzgar onu kendi gövdesinin arkasına saklamıştı. Onunla ilk kez bu kadar yakındı. Omuzlarının genişliğini, kaslı sırtını ve uzun boyunu daha net bir şekilde görebiliyordu. Şimdiye kadar onu hiç bu kadar incelediğini sanmıyordu. Ardından onun o erkeksi kızgınlığını hissetti.
"İstersen ben seni evime götüreyim ne dersin?" Senin kanını içeceğim. İliklerine kadar kurutup cesedini parçalara ayıracağım. Seni geberteceğim ve bundan ölesiye zevk alacağım."
"Sende kimsin be hadi bak işine!"
"Ecelin."
Rüzgar bir kafa darbesiyle çocuğu olduğu yere yığdı. Arkadaşları olayın şaşkınlığıyla ne yapacaklarını bilemediler. Biri yere düşen arkadaşlarını kaldırmak için yardım ettiğinde burnunun kanadığını gördü. Muhtemelen kırılmıştı da.
Gökmen gözlerini devirip başını iki yana salladı.
"Böyle olacağı belliydi. Neden insanlar ısrarla başlarına iş açılsın diye uğraşırlar ki? Dua et de olay sadece burnunla kalsın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensleri 2 "MUAMMA"
VampireSerinin ikinci kitabıdır. Macera kaldığı yerden devam ediyor... Yayınlamakta olduğum bu hikaye az da olsa yetişkin ve şiddet öğeleri barındırdığından +16 yaş kitlesi için daha uygundur.