Rüzgar çantasını bırakmak ve arabasını almak üzere eve dönmüştü. Neşe sırf arabaya binmemek için minibüsle devam etmiş, onu şehir merkezinde beklerken bir şeyler atıştırmak istediğini belirterek ikna etmişti. Rüzgar her ne kadar gerçek sebebini biliyor olsa da yinede acıkmış olma ihtimalinden dolayı teklifini kabul etmek durumunda kalmıştı.
Malikaneden hızla içeri girip odasına koştu. Çantasını bir kenara bırakıp, komodinin üzerinden arabasının anahtarını aldı. Keyfi yerindeydi çünkü o'da nikaha kendisiyle birlikte katılacaktı. Her ne kadar Neşe'yi mecbur bırakmış olsa da halinden memnundu. Binadan ayrılıp arabasına bindiği gibi merkezdeki mağazanın güzergahında yola koyuldu. Yaklaşık on beş dakika sonra şehir merkezindeydi. Cep telefonunu çıkartıp rehberinden Neşe'nin numarasını buldu. İkinci çalışta telefonuna yanıt gelmişti.
"Neredesin Neşe? Ben mağazaya doğru gidiyorum."
"Ho tomom tomom! Bondo çokoyorom şomdo."
Rüzgar telefonu kulağından uzaklaştırıp doğru kişiyi arayıp aramadığını kontrol etti. Evet numara onun verdiği numaraydı. Tabi mutluluktan kendisi yanlış kaydetmediyse elbet.
"Alo? Neşe sensin değil mi?"
"Benim tabiki sen kim olmasını bekliyordun? Beş dakikaya orada olurum bende."
"Pekala bende uygun bir park yeri bulup oraya geçeceğim. Görüşürüz."
Telefonu kapatıp yan koltuğa fırlattı. Gözleriyle aracı için uygun bir alan aradı. Bu saatte neden bu kadar doluydu ki burası? Herkes mi çarşıdaydı yani? Mecbur direksiyonu ara sokaklardan birine çevirdi. Boş bir yer bulunca da park etti. Bu fazladan kaybedilen beş dakika demekti. Şimdi mağazanın olduğu yer on dakikalık mesafedeydi. Tabi normal insan hızında. Ama şimdi hızlanırsa durduğunda birileri şoka falan girebilirdi. Şuan gece olmasını oysa ne kadar da çok isterdi.
Nihayet giyim mağazasının oraya vardığında Neşe'yi sabırsız bir şekilde ayaklarından birini yere vururken gördü. Gözleriyle etrafa bakınıyordu. Nedense kendisini beklediğini bilmenin verdiği haz burada olma sebeplerini unutturacaktı. Bir gün gerçek manada Rüzgar'ın gelişini bekleyecekti kızıl meleği. Bunun olması için elinden gelen ne varsa yapacaktı.
"Gelmiyor musun?"
Rüzgar bilerek ona bakmadan mağazadan içeriye girdi. Yüzü onun vereceği tepkinin beklentisiyle gülümsüyordu.
"Sana oradan emir erin falan gibi mi görünüyorum? Hayır zaten ne diye geldiysem buraya. Adamdaki tavra bak. Burnu gökdelenlere eş değerde maşallah."
"Fazla vaktimiz yok kızıl. Söylenmeyi sonraya bırakalım olur mu?"
Rüzgar görevli bir bayanın yardımıyla birkaç takımı seçip kabinlerin olduğu tarafa ilerledi. Arkasını dönüp Neşe'ye doğru bakınca mesaj alınmıştı. Onun kabinlerin olduğu tarafta beklemesini istiyordu.
"Hayır gerçekten anlamıyorum yani? Madem çalışanlardan seve seve sana yardım edecekler varken beni niye sürükledin ki buralara?"
Bir yandan da Rüzgar'ın arkasından hayran gözlerle onu seyreden kıza bakıyordu. Hayır yani yanında bir kız olması da umurlarında değildi bu arsız kızların. Belki kendisi piskopat cani bir sevgiliydi nereden biliyordu ki? Kötü bakışlarını kızdan alıp kabinlerin orada kondurulmuş puflardan birine oturdu ve Rüzgar'ın giyinmesini bekledi. Birkaç dakikanın ardından kabinin kapısı açıldı ve Rüzgar tüm yakışıklılığını ortaya çıkaran bir takımla karşısında belirdi. Üzerinde ceket yoktu çünkü hava ceket giymek için oldukça sıcaktı. Gömleğin kollarından biri kıvrılmıştı. Rüzgar şimdi de diğerini kıvırıyordu. Kemikli parmakları gömleğin kollarına yön verirken şişen pazuları seyre değerdi. Belirginleşen kol damarları şuan çok ama çok net kendilerini belli ediyorlardı. Kesinlikle ve kesinlikle liselilere benzemiyor(!)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Prensleri 2 "MUAMMA"
VampireSerinin ikinci kitabıdır. Macera kaldığı yerden devam ediyor... Yayınlamakta olduğum bu hikaye az da olsa yetişkin ve şiddet öğeleri barındırdığından +16 yaş kitlesi için daha uygundur.