Bölüm 104: Unuttur bana kendimi

6.5K 368 54
                                    

 Uykunun uzun bir süredir düşman kesildiği bedenindeki kasılmış adalelerini ve ağrıyan eklemlerini gevşetmek ve rahatlatmak için oturduğu sandalyeden kalkıp duvarları üstüne gelen çalışma odasında dolanmıştı. Yavuz dibinde kalan viskiyi bitirdiği bardağı leke bırakmasına aldırmadan maun masanın üzerindeki cam yüzeye bırakmış, yanında duran şişeye el atmıştı. Dibini gördüğünü anlayıp, dudaklarında buruk bi gülümseme belirerek çöpe atmıştı şişeyi. Bedeni de düşman kesilmişti anlaşılan .Alkol zihnini susturmuyor, sızmasına yardımcı olmuyordu. Gözü tabletine takılınca göğüs kafesinde hiç bitmeyen sancı yeniden tüm ihtişamlı işkence metotları ile eziyetine devam etmişti.

Mazoşist gibi tableti açmış gecenin erken saatlerinde en renkli magazinsel dedikoduların ve ifşaların düştüğü sayfaya girmişti.  Haber başlığını yeniden okurken göğüs kafesini elleriyle parçalamak, içinde sıkışıp duran sancılı yüreğini söküp atmak istedi ama kıyamazdı. Tamamen kızıla ait, karısı kesilmiş kalbini atması kızılın canının yakar gibi geliyordu. Böyle de tuhaf bağlantılar kurmuştu zihninde. Kızılın tam bir hükümdarlık kurduğu yüreği karısının acımasızca saldırıları ile paramparça olurken, delik deşik edilip, üstüne bastığı kalbi ellerine alarak pinçik pinçik kopartıp, her kopardığı parçaya zehirli yaralar zerk eden kızılına ait yüreği en kıymetli hazinesiyken yapamazdı. Çekecekti o  yüzden. Acı, ıstırap ve umutsuzluk dahil ne ceza kesiyorsa karısı çekecekti.

" Medya dünyasının altın çocuğu, gözde bekarlardan Pamir Ulusoy'un yatında baş başa romantik bir akşam yemeği yediği gizemli kadın da kim?  Uzun süredir biriyle görüntülenmeyen yakışıklı medya prensinin kalbinin kapıları en sonunda açıldı mı ?"

İkinci sorunun cevabını bilemezdi ve bilmek de istemiyordu ama birinci sorununkini haberin devamında adı geçmese de biliyordu. Nedense uzaktan gizlice çekilmiş mum ışığı, kırmızı güller ile masalsı bir  ambiansla hazırlanmış Pamir Ulusoy'un o meşhur "Beyaz İnci" diye bilinen ultra lüks ve pahalı yatının kapalı üst güverte bölümündeki iki kişilik romantik randevudaki fotoğraflarda  bir türlü net bir açıyla yakalayamadıkları kadının kim olduğunu biliyordu Yavuz. Kuzguni saçlı,  o şarap kırmızısı lanet elbisenin içinde nefes kesici bir Tanrıça zarafeti ile taşıdığı  muhteşem fiziğe sahip gizemli kadın karısından başkası değildi.

Bera'nın yatıya kalmasına onay verdikten sonra çıktığı randevunun kiminle olduğu da böylelikle belli olmuştu. Yavuz karısının randevusu olduğunu duyduğundan beri içinde susmak bilmeyen şüphenin doğruluğunu teyit eden haberi basına düşmeden Haydar sayesinde  çok daha önce almıştı zaten. Melek'i net bir şekilde gösteren pozları da Haydar anbean göndermişti telefonuna. Kalbi Haydar'dan ilk mesaj geldiğinden beri ıstıraplı bir sancıyla aralıksız kasılıyordu. Bir kaç saat sonra randevunun  basına düşmesi bedeninin nefesini ciğerlerine ulaştırmayı bırakmasına neden olmuştu.

" Mesajını aldım kızıl. Bu beni vaz geçirir sanıyorsan beni hiç tanıyamamışsın demektir." demişti içinden.

Hemen ardından kendine düzeltme geçmişti. Melek onu çok iyi tanıyordu. Hatta karısından daha yakın ve daha çok tanıyan başka biri yoktu. Karanlık yanını iyi biliyordu karısı. Oradaki şeytan halini ve yapacaklarının sınırı olmadığını da. Ne demişti Melek bir defasında ?

" Karanlığını da istiyorum. O kadar çok istiyorum ki bilsen sen bile korkardın."

Aşığım, seviyorum diyemeyip, istiyorum demişti Melek. Yasak kıldığı iki kelime, müebbet mahrum kalma hükmünü kırılmaz prangalar, silinmeyen derine kazınmış dövmeler, ağır bir boyunduruk gibi karısına takmıştı. Yasaklı, imkansız, namevcut, olsa dahi asla karısına tattırmayacağı, yaşatmayacağı iki hissi onun yasaklarına rağmen kalbinde onun için hissetmişti karısı. Şimdi sonuna kadar, sonsuz bir aşk ve dipsiz bir sevgiye boğmak istediği karısı elinin tersiyle itiyor, kendine zamanında yasaklı, şimdiyse sadece ona açık aşk ve sevginin cennetine  girmeyi reddediyordu."

Buzdan Kalp Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin