" Dila bak hele bana bu oğlan gene mi ayrı odada yatmıştır ?"
Dila sultan kayınvalidesinin sorusuyla irkilmiş, yaşlı kadının şahin gibi keskin bakışlarını üzerine diktiği oğluna bakmıştı. Odasından çıktığı zaman Gülizar Sultanı merdivenlerin başında dikilmiş, üst kata bakarken yakalamıştı. Yaşlı kadın hoşnutsuz gözlerle o melun odadan bir gün önceki kıyafetleri üzerinde buruşmuş halde çıkıp, odasına giden Yavuz'u düşünceli gözlerle izliyordu. Kapıyı ondan önce açan Melek kocasını karşısında görünce irkilmiş ve yüzüne bir umut bir çift söz eder, en azından günaydın der diye bakmıştı ama Yavuz sanki kız görünmezmiş gibi yanından geçip, odaya girmişti.
" Öyle olmuş daye." dedi Dila Sultan.
Gelininin solan yüzü ve hayat enerjisi çekilmiş, umutsuzluğa ve çaresizliğe teslim olmaya alışkın hali kalbine kızgın şişler batırıyordu.
" Ya sabır ya selamet, sen ver rabbim bir keramet." diye söylenmişti Gulizar Sultan.
Dila sultan gelininin kendini telkin ederek yüzüne yapıştırdığı sakin ve kontrollü ifade maskesiyle aşağı indiğini görünce susmuştu. Melek basamakların yarısına gelince iki kadını fark etmişti. Muazzam bir irade örneği sergileyerek gülümsemişti hemen.
" Günaydın daye. Günaydın babanne." demişti neşeli bir sesle.
Aslını astarını bildikleri ve az önce can sıkıcı sahneye şahit oldukları halde Melek öyle kusursuz mutlu ve neşeli portre sergiliyordu ki, iki kadın kendi hayal güçleri yüzünden olup bitenleri hayal ettiklerini bile sanmışlardı.
" Günaydın buke." demişti Gülizar Sultan sevgi ve şefkat dolu bir sesle." Keyfin yerindedir ? Iyi misin kızım ? Sen torunumuz iyisindir ? "
" Allah'a hamd olsun. Çok iyiyiz ve çok aç. Biraz obur bir tip olacak galiba. Çok acıkıyor sabahları. "
" Babasına çekmiş zahar. O da böyle ısrarlıydı demi buke. Ilk günden aş ermeye başladıydın sen."
Dila gülmüştü. " Sürekli olmadık şey isterdi canım. Hep açtım. Mutfakta yasayayım bırakın beni dediydim değil mi daye ?"
" He aynen öyle dediydin valla. Her daim o dolap kapağı açık, her an dolabın içinde kepir kepir yemek yerdi senin bu anan. Yavuz oğlan pek iştahlıydı pek. Çocuğu da ona çekmiş. Ee hayde lak lak etme o vakit de git bebeyi doyur kızım sen önden."
" Tamam daye, gidiyorum hemen. Hatta uçuyorum." deyip aşağı inmişti Melek.
" Ne iyi kız bu Melek daye ya. Bak hiç belli ediyor mu sıkıntısını üzüntüsünü? Halbuki içi içini yer, üzülür yavrum ama hemen toplar kendini. Böyle güleç yüzü, tatlı diliyle herkes mutlu olsun, keyfini kaçırmayayım kimsenin diye çırpınıp durur. Çok üzülüyorum daye ya. Içim gidiyor öyle yaralı kelebek gibi çırpınıp durmasına. Şeytan diyor oda ya gir, o eşyaları toptan yığ avluya, çak kibriti gitsin."
" Sabır selamet buke. Sabır selamet."
" Vallaha o selamete çıkana dek musibet olmasın da. "
" Allah kerim buke. Allah kerim.
Hikmetinden sual olunmaz."Selamet neydi peki ? Her yapılan iş selamete erer miydi? Selamete erecek için yoluna taş koyanlar varsa, alt üst edivermişlerse işleyen kader denilen mekanizmayı peki ne olacaktı selametten gelecek kerametin hali ? Belki karışmalıydı ki karıştırılmayan yemek gibi dibi yanıp tutmasındı. Altının üstünden iyi olduğunun garantisi mi vardı ki?
Bundan nasibine düşeni en hızlı alan suratsız bir şekilde kahvaltı etmeye inen Ceylan almıştı. Dila sultan yiyip kaçma modunda masada eğreti ot gibi yerini alan kızını göz ucuyla seyrederken okul forması giydiğini fark etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Kalp
Romansa"Mecbur kaldım. Ben kabul etseydim abimle evlenecektin ama o zaten evli ve eşi hamile. Ikisi de buna dayanamazdı. Evet demeseydim erkek kardeşim mecbur kalacaktı ama deli gibi sevdigi bir kızla nişanlı. Olur demeseydim kız kardeşimi abinle kaçtı di...