Pandora'nın kutusu

3K 220 48
                                    

"Sence kim bunlar Zümra? Neden kaçırdılar bizi ? Ne yapmayı planlıyorlar ?"

Oldukça basık tavanlı ve küçük odada zaman mevhumunu yitiren Berrin uyuşmaya başlayan eklemlerini açmak için dolanırken ısınmak için lütfedip de önlerine sadaka fırlatır gibi attıkları incecik battaniyelerden birini mecburen omuzlarına atmış, volta atıyordu. Odanın sessizliği ve içinde bulundukları durumun birbirinden tehlikeli olası sonuçlarını düşünürken hücrelerine dek sızan korkuyla başa çıkmanın bir yolunu bulamayıp, sessizliğe son vermek istemişti. Küf ve bayat balık kokusu sinmiş odada bilinmezlikle aklını yitirmektense kafa kafaya verirlerse teori üretirler, belki bir kaçış yolu bulurlardı.

"Zümra ? Uyudun mu yoksa?"

Duvarın dibine atılmış pis kokulu incecik şiltenin üzerine ilişen Zümra kafasını yasladığı duvardan gözlerini açmadan otururken sinirleri bozulmuş bir kıkırtının dışarı firar etmesine engel olamadı.

"Bu sıçan deliğinde mi?"

Berrin de sinirleri bozuk şekilde kıkırdamasına engel olamadı.

"Ah lütfen sıçan deliğine hakaret etme Zümra. Buranın yanında saray yavrusu kalır o delik. Daha iğrenci anca foseptik çukuruna atsalar mümkün olurdu."

"Açlıktan midem ağrımaya başladı. Bir de üstüne bulandırmasan olmuyor mu?"

Cevap olarak  Berrin'in midesinin gurultusu böğürür gibi yankı yapınca irkilip, kahkahayı  patlattılar.

"Cidden insan türü olarak bir tuhafız ha. Şu halimizde bile gülüyoruz ya, pes yani."

Zümra iç geçirmekten kendini alamadı.

"Diğerleri işe yaramadı da ondan."

Doğru söylüyordu. Ağlamışlar, bağırmışlar, hatta tehdit bile etmişlerdi ama Karahan soy adı umdukları etkiyi yapmamıştı. Zümra çift katı para ödemeyi teklif etmiş, hatta elmas küpelerini vermeye kalkışmıştı ama bayat ekmek arası küflenmiş peynir ve su şişesi olan poşeti önlerine atan adam kapıyı açan arkadaşına bakıp, pis pis sırıtmakla yetinmişti.

"Çok acıktım ya."

Berrin yeniden üst perdeden guruldayan midesine elini koyup, acıklı bir sesle mızırdanmaktan kendini alamamıştı.

"Birazdan gelir bayat ekmekle küflü peynir."

"Iyyk. Çok pis kokuyor o peynir ya."

"Seçme şansın mı var?"

"Ayyhhh. Sinir bastı bana ama ya. Kim bunlar ya, kim ? Neden kaçırdılar? Ne istiyorlar? Valla kafayı yiyeceğim. Ne kadar tutacaklar bizi burada daha ? Ne yapacaklar ? Hem Melek nerede? Büyük ihtimal onu da kaçırmışlardır. Nerede hani? Niye burada değil ?"

"Berrin!"

Zümra'nın nefesi sıklaşıp, soğuk terler dökmeye, battaniyenin altındaki bedeninin titremeye başladığını o anda ancak fark edebilen Berrin suçluluk  hissiyle boğulur gibi hissederek sustu. Ağlamasına saliseler kalmış Zümra'nın yanına hızla gidip, ilk getirildikleri zaman tırım tırım kaçıp, temas bile etmek istemedikleri  şilteye ilişti. Beton zeminde  içleri geçmiş, uyandıklarında bir ton dayak yemiş gibi perişan ve  buz gibi betonda yatmaktan donmaya çeyrek kalmış gibi hissedince pis  kokulu şilte velinimet olmuştı.

"Özür dilerim. Panik atak geçirmene sabep oluyordum yine değil mi? Ah şu çenemin bağını si...seveyim. Çok özür dilerim Zümra ya. Korkunca dilime vuruyor benim. Bilinmezlikten de nefret ediyorum."

"Bilince keşke hiç bilmeseydim diyeceğimiz bir şeyler olacağı kesin."

Zümra ucu sızlayan burnunu montunun koluna sürterken gözlerinde her saniye parlaklığını yitiren umut ışığı donuk, mini minnacık bir benek kadar kalmıştı.

Buzdan Kalp Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin