Bölüm 4: Tarifi yok

11K 584 49
                                    

Kantarcı konağının taş duvarları dile gelip konuşsa acılar,  mutluluklar, doğumlar, ölümler,  kavuşmalar, hasretlerin her birinden efuli masallar ve  dramlar nakış nakış dizelere işlenirdi de okumaya doyulamayacak koca bir aile antolojisi salkım  söğüt gibi gölgesini sererdi toprağına. Nice yeni hayat filiz veren yaprak gibi eklenmişti,  nicesi kopup savrulup gitmiş, yuva bellemişti başka topraklarda kök salan başka ağaçları. Kocaman avlu, gösterişli konak kimleri ağırlamamıştı ki. Alışmıştı  içindekiler tatlı telâşlara da acılı veda toplanmalarına da.

Sabah beri  Roza Sultanın  seferberlik ilan ettiği konak buz gibi sularla tepeden tırnağa temizlenmiş, bir ay öncesinde konağın en kıymetli evladı, Agit  ağadan sonra başa  geçecek Baran koskoca Galip ağanın güzeller güzeli kızı Dilan'ı kaçırıp gittiği anda ölüm korkusu ve acı, üzüntü ile matem yerine dönmüşken korkulan olmamıştı.

Roza sultanın başını neredeyse seccadeden kaldırmadan kıldığı namazlar, odasında indirdiği hatimlerin ve çokça da kocası ve anlayışlı,  çocuklarına düşkün ve adil biri olmakla nam salan Galip ağanın çabası sayesinde bir felaketin eşiğinden dönülmüştü. 

Baran ve Dilan'a ölüm yerine af gelmişti. Bu kez de Roza sultan şükür ve sevinç gözyaşları dökmüştü  ev ahalisi ile birlikte. Gerçi gözbebeği kızlarından birini  can bedeli olarak istemeye istemeye gelin vereceği için buruk olsa da kimse ölmemişti ya yeterdi.

Af çıkıp da bedele hüküm verildiği günün akabinde  neredeyse üç koca gün ses soluk çıkmaması tuhaf gelmişti konaktakilere. Işin uzatılacak tarafı yoktu zira üstü örtülmesi gereken bir namus davası vardı. Hemen  nikah yapılıp  telafi  edilmeliydi. O yüzden habersiz kaldıkları üç gün bu kez de vaz geçildi mi endişesi baş göstermişti. Sonuçta evlenecek olan  Galip ağanın ortanca  oğlu  Yavuz'du.

Yavuz'un karısına duyduğu dillere destan aşkını, düşkünlüğünü ve ölümünden sonra aklen nasil mecnun döndüğünü bilmeyen kalmamıştı. Parmakla gösterilip, masal gibi anlatılan, aynısı hayal edilen aşk için iç geçirenler genç ağanın karısı öldükten sonraki hali için yürekleri dağlanıp , aynısı  bu kez nasip  olmasın diye dua eder olmuşlardı. Bu haldeki bir adamın da kolay kolay nikaha razı gelmeyeceği belliydi zaten.

Gene de kardeşine kıyamayıp olur verince beklenen haber de ulaşmıştı. Nikâh olacaktı. Ardından ölüm sessizliği sinen üç günün  sonunda acaba yanlış mı duyduk, yalan haber mi yayıldı şüpheleri baş göstermişken nihayet beklenen isteme günü gelip çatmıştı.

Roza hanımın titizlenmesi bu yüzdendi. Tek bir aksama olsun istemiyordu. Hele bir  kazasız belasız isteme faslı bitsin, yüzükler takılsın  bir parça rahatlayacaktı.

Agit ağanın yanında üst kattaki terasta oturmuş erkek tarafını beklerken gözünün yolda olmasının bir sebebi de ancak görürse geldiklerine inanacak olmasıydı. Agit ağa karısının gergin halini fark etmişti.

" Gelirler diye mi gerildin yoksa gelmezler diye mi Roza'm ?"

Yaş kemale erdiği halde kocasının hala ona yeni evliymiş gibi sevgiyle seslenmesine çok mutlu olurdu. Kocasının güneşte yanmış kavruk esmer yüzüne bakarken gülümseyip, adamın meftun olduğu gamzesini gözler önüne sermişti.

" Her ikisi de desem ?"

" Anladım sen kızın dizinden ayrılmasın istersin Roza."

" Isterim yalan yok ama yarın öbür  gün olacak böyle birşey zaten. Yaşları geldi. Evlenip yuva kuracaklar, ana olacaklar. Hayatın kanunu bu."

Roza sultan iç geçirince Agit  ağa karısına kıyamamıştı. Söylemese de bu mecburi evlilikle ilgili  onun kalbini sıkan şüphelerin ve korkuların farkındaydı.

Buzdan Kalp Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin