Herkes kendi kaderini yazardı. Ağzının payını da alırdı bazen. Dünya bir tiyatro sahnesi insanlarsa sahne alan oyuncular demişti üstat. Doğaçlama oynadıklarını sanırken çoktan yazılmış senaryoyu oynarlardı da haberleri olmazdı.
Yavuz Karahan da payına düşen ölümün poster yüzü rolünü layığıyla oynarken intikam kılıçlarını kuşanmıştı ama her darbesi koskoca bir hiçliğe iniyordu. Kaybolmuştu ama bundan dahi bihaberdi. Inatçı bir kararlılıkla peşine düştüğü kızılı bulamıyordu.
Elinden gelemeyenin bile sınırlarını paramparça edip, arayışına devam ederken yer yarılıp da içine girmiş karısıyla ilgili tek bir ipucu bile bulamaması zaten dengesiz ruhunu iyice sarsmıştı. Bir iz bulabilmek için dört bir yana saldığı adamlardan tek bir umut verici bilgi kırıntısı dahi gelmemesi kibirli ve şişkin egosuna kırbaçlar indiriyordu.
Boşuna debelendiği her saniye alayını bellediği umutsuzluk ve çaresizlikle tanıştırırken, kaybettiğini kabullenemeyen Yavuz'un göğüs kafesinin sol yanında ölümden hortlamış lanet organı ebesini bellemeye ant içmiş gibi durmadan işkence etmeye başlamıştı.
Uyuyamıyordu. Insani ihtiyaçların varlığını unutmuş gibiydi. Kalbindeki şiddetli depremle sarsılan varlığına tek bir saniye huzur bile haram olmuştu sanki. Nerdeydi kızıl? Adına düzenlenen ne bir bilet vardı, ne de herhangi bir yolcu listesinde ismi. Kim kaçmasına ön ayak olduysa inceden inceye düşünmüştü. Yurtdışına gittiyse kaçak göçek bir firar olması akla yakın ilk seçecekti. Ülkeden çıkmadıysa kesinlikle çok iyi saklamıştı Melek'i.
Yavuz ismini cismini bilmediği hainin kim olduğunu bulmaya kafayı takmıştı. Ilk aklına gelen seçenekle deli cesareti gelerek adamlarını toplayıp, bir hışımla kayınpederinin konağına gitmişti.
Dış kapının orada konağı bekleyen korumalar gelen arabaları görünce alarma geçmişlerdi. Yavuz arabasından inince onu takiben inen adamlarla iki tarafın da elleri silahlarına gitmişti.Yavuz kapıya ilerleyince Agit ağanın adamları yaklaşmaması için kapının önüne set çeker gibi safları sıklaştırmıştı. Yavuz sanki görünmez detaylarmış gibi üstlerine yürüyünce ise silah çekilip üstüne doğrultmuşlardı. Haydar ve yanındaki adamlar da hızla Yavuz'un yanına gelip, silahlarını doğrultma cüretinde bulunan korumalara silahlarını doğrultunca her an fitili ateşlenecek bir çatışmanın eşiğine gelinmişti.
" Agit ağaaa ! Kapıya çık."
Yavuz'un gür sesi konağın dış duvarlarında patlamıştı adeta.
" Agit ağaaa ! Fare gibi saklanıyor musun bir de içeride. Dışarı çık !"
Edebini bilmez sözleri her ne kadar Agit ağanın adamlarını kızdırsa da sinirle kıpırdanmaları bile hazır bekleyen Yavuz'un adamlarının neredeyse tetiğe basmalarına neden olacaktı ama Haydar bir bakışıyla hizaya sokarken, karşıdaki adamların kıdemlisi sayılacak Mervan da " Sakin!" demişti hiç de sakin olmayan bir sesle.
" Nerde bu evin erkekleri ? Seliiiim ! Baraaaaan ! Yüreğiniz yetiyorsa çıkın lan dışarı! Etek giyip de içeride ananızın arkasına mı sığınıyorsunuz?"
Yavuz'un hayatı boyunca kimseye eyvallahı olmamıştı. Sinir hastası edecek kadar küstah bir pervasızlık ve çileden çıkartacak bir siklemezlik kombinasyonuydu. Bir de kendine meydan okumaya cüret ederek, damarına basanı kafayı sıyırıp, kendi kendini sikecek kadar burnundan getirme ve boktan bir insan paçavrasına dönüşecek kadar türlü şeytani işkenceden geçirip, itin mabadına sokacak saplantılı bir ruh hastası kişiliği vardı. Ufacık bir restle canını sıkan kim olursa olsun hayatlarını sikip attığı düşünülürse, Yavuz için saplantısının yeni odağı olmuş, hücrelerine dek eriyip kendine karışan ve varlığına kazınan, onsuz kaldığı her saniye yoksunluk krizine sokan kızılı ondan almaları ne hale getirir tahminleri alalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Kalp
Lãng mạn"Mecbur kaldım. Ben kabul etseydim abimle evlenecektin ama o zaten evli ve eşi hamile. Ikisi de buna dayanamazdı. Evet demeseydim erkek kardeşim mecbur kalacaktı ama deli gibi sevdigi bir kızla nişanlı. Olur demeseydim kız kardeşimi abinle kaçtı di...