Bölüm 56: Can bedenden çıkmayınca

7K 349 74
                                    

Mikroskop altına alınan canlılar ne hissetmiştir artık biliyordu Melek. Günlerden sonra cenaze havası kalkıp ölü toprağı silkenlemiş konakta akşam yemeği için masaya oturan konak ahalisini tuhaf bir heyecan ve alışkın olmadıkları bir sevinç kaplamıştı. Bütün aile bir aradaydı nihayet. Nicedir boş duran iki sandalye sahiplerini bulmuştu.

Mizgin ve kızlar sevinçten ağızları kulaklarına fiyonk olmuş halde dört dönüp yemek servisi yapıyorlardı. Mizgin'in önüne   koyduğu mis gibi kokan çorbayı alan Yavuz karısının önüne bırakıp herkesi irkiltmişti.

" Mizgin abla bir de taze meyve suyu sıkıp getirin siz Melek için." diyerek şaşkınlığı tırmandırmıştı.

" He-hemen getiriyorum ağam."

" Bundan sonra mutlaka hep hazır edin. Unutmayın masaya getirmeden beş dakika önce sıkılacak yoksa vitamini kaçıyor. Şeker filan da atmayın sakın."

" Tamam ağam."

Melek kıpkırmızı olmuştu. Bütün gözlerin üzerlerine dikildiğini görmüyor muydu bu adam ? Şimdi de tatlı tatlı gülümsüyordu.

" Canın başka bir şey istiyor mu kızıl ? Hemen yapsın kızlar."

" Yok iyi böyle." demişti Melek sesi neredeyse duyulmayacak kadar az çıkarak.

Galip ağa gülmekle gülmemek arasında kalmıştı. Karısının ağzının içine düşen Yavuz masaya ışınlanan uzaylı gibi seyirlik malzeme vermişti masadakilere. Görüyorlar ama beyinleri yüzseksen derce zıt halde geri dönmüş bu Yavuz'u idrak edemiyordu.

" Haydi bismillah. Herkese afiyet olsun bakalım." deyip çorbasını içmeye başlamıştı Galip ağa. Masadakilere yemeğinize bakın, gözünüzü dikmeyi kesin mesajıydı bu.

Kolaydı sanki de. Yavuz her gelen yemeği nerdeyse kucağına oturtup karısına bir tane de  mama önlüğü bağlayarak yedirecek olsa şaşmayacaklardı. Meleki ablukaya almış, kızın  kullanacağı tuza, içeceği suya kadar müdahale etmişti. Gözüne attığı tuz miktarı fazla geldiği için kendisi ekmeye başlamıştı. Habire suyunu bitmese de doldurup, kızları biten meyve suyunun yerine yenisini sıkıp getirmeleri için mutfağa gönderip duruyordu.
Reha tatlıyı yedirmeyip meyve tabağı getirdikçe kopmuştu artık.

" Kursağına kus  abi daha kolay olur. "

Ceylan yüzü tiksintiyle buruşarak  kaşığını sütlaç tabağının kenarına bırakmıştı.

" Ama ya iğrenç bu dediğin Reha abi ya. Al işte yiyemeyeceğim şimdi."

Reha sırıtarak tabağı önüne çekmişti. " Ben yerim kız  merak etme sen. "

" Ayy iyi ye. Benim kaşığım girdi oraya ama sen bilirsin."

" Eee bu beni durdurur mu ?" deyip koca bir kaşık  dolusu sütlacı ağzına tıkmıştı.

" Iyyyk! Iğrenç. " diye ciyakladı Ceylan.

" Oh mis mis ! Nasıl da güzel olmuş. Sütlü sütlü,  tatlı  mı tatlı." diyen Reha çalakaşık  öyle iştahlı yiyordu ki masadakileri güldürmüştü. Gözü içi  giderek sütlaca bakan Melek'e takılmıştı.

" Yengem kıyamam sana. Ciğerci önündeki kedi gibi nasıl da bakıyor. Getirsinler mi sana da ?"

" Hayır çok şekerli o. Zararlı." deyip Yavuz kestirip atmıştı.

" Sen yeme abi o zaman. Yengeme sordum ben hem. Hamile kadın. Belki yeğenimin canı  çekmiştir."

" Obez olur öyle tatlı matlı yerse. Olmaz." deyip kestirip atmıştı  Yavuz." Kızıl  sen meyve ye. Bakma bu boğazlak herife."

Buzdan Kalp Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin