Kanter içinde uyanmıştı Yavuz. Terden sırılsıklam olan bedenini duşun altına attığı zaman hala gördüğü kabusun etkisi altındaydı. Tetiği çekmişti. Üstüne sıçramış kanın ılık ıslaklığı, yere düşen narin bedenin kan gölüne bulanan saçlarının kızıl buklelerinin koyu kırmızıya bulanışı ve hayatın terk ettiği turkuaz gözlerdeki ona dikilen acı dolu ifade aklına geldikçe kendini daha sert ovalamaya devam etti. Zihninden kovmak istedikçe inadına gözünün önünden gitmiyordu.
Nefesi göğüs kafesine dar gelerek duşun altında hareketsiz beklemişti. Içini yakan ıstırap gitgide vites büyütmüş, kendini duşun zeminine çökmüş halde sarsılırken bulmuştu Yavuz. Ne için ağladığını bilmeden barajı yıkan taşkın sel gibi saldıran duygularına engel olamayıp sinir boşalması yaşayarak ağlıyordu. Hafiflemesi gereken yükü ağırlaşıyor ve onu ezmeye devam ediyordu.
Bir saate yakın donmuş biri gibi kaldığı suyun altından çıkmayı becerdiğinde üzerine üstünkörü kıyafet geçirip balkona çıkmıştı. Soğuk Moskova sabahının iliklerine kadar işlemesi cehennem alevlerini etkilemiyordu bile. Yanıp kavrulmaya devam ediyordu Yavuz.
Çoğunlukla acı ile kavrularak uyanıyordu Yavuz. Bazı günler ise uyuşmuş gibi hissiz oluyordu. Kâbus gördüğü buna benzer zamanlarda ise duygu anaforunda alt üst olmuş halde kendine gelemiyordu. Salt acı soluyordu. Içindeki kök salıp kaplamış ıstırap ve yoksunlukla bedenini bir sonraki güne taşımaya alışmaya başlamıştı.Sol yanında her atımında kasılan organın göğüs kafesini parçalamak için saldırmasına da. Bu can bu tende durdukça cehennemindeki pişmanlık ve özlemle gıda bularak hayatta kalacaktı. Hesabı kapatana dek onu terk etmeyecek saplantılı aşığı olmuştu vicdan azabı. Pişmanlığı ise cehenneminin kafesinin bekçisi. O cehennem esiri olan Yavuz'u yutmak ve yok etmek için bekliyordu.
Yavuz otel odasını darmaduman etmemek için dışarı atmıştı kendini. Yevgenevic kardeşlerden herhangi bir haber alana dek otel odasında pineklemeye niyeti yoktu. Küçük bir kafede kahvaltı ettikten sonra beklediği numara arayınca kendini dışarı atmıştı.
" Ne buldun ?" demişti doğrudan.
Karşısındaki gülme sesi ile sinirleri zıplayarak telefonu kıracak kadar sıkmıştı.
" Doğrudan meseleye gireyim diyorsun demek."
" Sabrımı sınama da söyle."
" Tamam sakin ol." diyen genç adam kahve doldurduğu kupayı alıp, bilgisayarının başına geçmişti. Siyah çerçeveli gözlüğünü burnunun üzerinde ittikten sonra bilgisayar ekranına bakmıştı.
" Biraz uzun sürdü ama gözün aydın. Istediğin bilgilere ulaştım."
" Ve ?"
Yavuz'un ses tonundaki sabırsızlık ve öfke, ensesinde bitmiş kadar ürpermişti genç adamı. " Sayko piç." demişti. Tabi içinden. Hayatta Yavuz Karahan denen manyak herifin yüzüne söyleyemezdi. Şeytanın kendini görmek dengesiz herifte hayat buluyordu.
" Ne Agit Kantarcı'nın ne de Selim veya Baran Kantarcı'nın hesap hareketlerinde dikkate değer bir farklılık var. Hesaba para giriş çıkışları, ödemeler eskiden olduğu gibi devam ediyor. Üçüncü bir şahısa ait yeni eklenmiş bir para transferi göremedim."
" Bütün hesaplarına ulaştın mı hepsinin ?"
" Evet. Dediğim gibi göze çarpan bir yenilik yok. Onun dışında istediğin gibi yurtdışına gidiş gelişleri ile ilgili bilgilere de ulaştım. Baran Kantarcı hiç çıkış yapmamış. Selim Kantarcı geçen ay bir kez Moskova'ya bir kez de Bakü'ye gitmiş.Bir gün kalıp, geri dönmüş. Agit Kantarcı geçen ay Almanya'ya gitmiş. Erkek kardeşi açık kalp ameliyatı geçirince ziyaret etmiş ama onun dışında Türkiye'deymiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Kalp
Roman d'amour"Mecbur kaldım. Ben kabul etseydim abimle evlenecektin ama o zaten evli ve eşi hamile. Ikisi de buna dayanamazdı. Evet demeseydim erkek kardeşim mecbur kalacaktı ama deli gibi sevdigi bir kızla nişanlı. Olur demeseydim kız kardeşimi abinle kaçtı di...