Bölüm 49: Katran Karası Kızıl

8.6K 365 54
                                    

Anadolu yakasının kuzeyinde kalan Istanbul'un en sakin, dingin ve huzur veren semtlerinden Beykoz'a geldiklerinde yemyeşil Beykoz korusuna yürüyüş mesafesinde olan bahçe içindeki cumbalı, tarihi ahşap dokusunu modern taş mimariyle renove edilerek birleştirmiş turuncu boyalı eve Melek'in tarifiyle geleli iki saati geçmişti.

Onları büyük bir tantana ve sevinç gösterisiyle karşılayan Berrin'in arka bahçede hazırladığı  yemek masasına geçeli ise on dakika olmuştu.

Berrin gelir gelmez Melek'in üzerine atlamıştı. Birbirlerine özlemle ve mutlulukla sarılan iki arkadaş birbirine kavuşmanın heyecanı ile  neredeyse Yavuz'u kapının önünde unutmuşlardı. Berrin habire sarılıp sarılıp özlediğini bağırarak dile getirmiş, nefes almadan sitemlerini sıralayıp tribini atmış ama anında barışmış, Melek'in yeni tarz saçları ve görünümüne bin küsür  yorum ve iltifatta bulunmuş ve bitmek bilmeyen sorularıyla neredeyse her detayı ayak üstü sorup soruşturmuştu.

Melek gülerek arkadaşının alışık olduğu bu çılgın tempolu haline ayak  uydurmuştu. Kızlar kapı ağzında konuşup özlem giderirken Yavuz halinden gayet memnun gelmeyen sırasını bekliyordu. Karısının kendi ortamındaki rahat, mutlu ve cıvıl cıvıl ilk genç kızlık dönemlerindeki halini gülümseyerek izliyordu.

Melek'in üniversite boyunca kaldığını söylediği evin bahçesini ve dış cephesini de inceleme fırsatı bulmuştu. Otantik görünümlü, rengarenk ve neşeli bir enerji saçan bu ev Melek'in tam kendini yansıtıyordu. Bir ev olsa sımsıcak, kendine çeken huzur verici ve neşelendirici enerjisiyle bu ev olurdu Melek.

Gelirken en mutlu günlerini  yaşadığını gözleri parlayarak anlatan karısının zamanını geçirdiği ve çok sevdiği evin içini, özellikle odasını merak etmişti Yavuz.

" Öyle çok lüks, şık şıkırdım bir ev görmeyi  bekleme ama." demişti Melek biraz mahcup. " Içinde öyle tasarım mobilyalar, marka eşyalar da yok. Mobilyalı kiralamıştım da.Içindeki  herşeyi çok sevdiğim için değiştirmedim . Annemler birazcık sinir  krizi geçirdiler ilk geldiklerinde. Şilan, Selim abim filan dalga geçmişlerdi çıfıtcı mısın sen diye." deyip gülmüştü Melek.

Yavuz ses çıkarmadan dinlemeye devam etmişti. Kızılın kendini kaptırarak kendisiyle ilgili birşeyler anlatması hoşuna gitmişti.

" Zaten kendim de seçip alsam benzer şeyler alırdım. Eski püskü diye görmüyorum ben onları. Zamanında birileri severek kullanmış, yaşanmışlık var hepsinde. Anılar, hisler var. Yaşam var. O yüzden görür görmez kiraladım evi ya. Eşyalara da hiç dokunmadım. Annemler bir sürü ev buldu taşınmam için Hatta ev satın  almayı bile teklif etti babam rüşvet olaraktan ama ben pahalı, gösterişli, lüks bir yer istemiyordum ki, bu evi istiyordum. Ruhunu, kalbini çeker ya bazen bir yer
Işte bu ev de beni öyle çekmişti. Şilan sen çingene, göçebe filan olmalıymışsın faytonunla dağ bayır çayır  yaşar gidersin diye dalga geçer benimle hep. Napim ben de böyleyim işte.  Sevmiyorum öyle gösterişli, pahalı şeyleri."

" Bileklik mevzusunda anlamıştım. Bu arada gerçekten özür dilemek içindi bileklik. Başka bir art niyetim yoktu. Kadınlar genelde sever böyle jestleri diye klişeye kaçmış oldum farkında olmadan ama senin genel klişeye uymayan bir kadın çıkacağını bilmiyordum. Bilseydim çiçek alırdım."

" Ama  ölürlerdi o zaman çiçekler. Güzelliklerini görelim diye var onlar. Koparıp sahiplenince daha çabuk  ölüyorlar."

Yavuz şaşkınlıkla gülmeye başlamıştı. " Ee sana  ne alacağım ben bu durumda ? Çikolata desem alerjin var. Mücevher,  çiçek, çikolata kafadan elendi. Seçenek kalmadı."

Melek birden boynuna sarılmıştı . Yavuz bu harekete şaşırarak duraksamıştı.

" Ne oldu ?"

Buzdan Kalp Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin