Şişede durduğu gibi durmuyordu tabi ki. Durmadığı gibi ayartıp kantarın topuzunu kaçırıp, içinde durması gerekenleri de durdurmuyordu. Ne kolaydı alkole bahane bulup sorumluluğun ağırlığından kaçmak. Halbuki zavallı alkol sadece bastırmanın ortaya çıkmasına suç ortaklığı ediyordu. Gevşetip medeni insan maskesini çekiyor ve gerçek yüzünü ortaya çıkartıyordu.
Üç tür etkisi vardı alkolün kana karışınca. Evrelere göre bu etkilerin sonuçları da varyasyon gösteriyordu. Bir çeşit permutasyon kombinasyon işlemi gibi. Gelin evreleri hatırlayalım.
Çakırkeyif olmak...
Melek bütün gün gazap iblisi ve seri katil melezi gibi dolaşıp, buz gibi bakışlarıyla nefret ve kendine tiksinti akıtan Yavuz ile rakı masasındaki Yavuz arasında seksen sekiz farkı bularak şaşkınlık içinde kocasını çaktırmadan seyretmekten kendini alamıyordu.
SS subayı gibi soğuk emir kipleriyle konuşan adam gitmiş, hoş sohbet, gülümseyen bir Yavuz gelmişti. Gülüyor, espriler yapıyordu. Kibirli halinden eser yoktu. Lise anıları anlatılırken kendisiyle dalga geçilmesine aldırmayı bırak, kendisi de kendiyle dalga geçip gülüyordu. Melek onun neden daha sık gülmediğini düşündü. Bir erkeğe bu kadar mı yakışırdı gülmek? Keşke hep kafası güzel gezseydi bu adam. Boran'a karşı bile gündüzki kalkanlarını indirmiş Kürşat ve Serkan gibi yakın davranıp takılıyordu.
Melek asıl şaşkınlığı mutfağa kavun dilimleyip masadaki tabaklara eklemek için gittiğinde yaşamıştı. Tam kavunun çekirdeklerini temizleyip, dilimlerken arkasındaki anason kokan nefesi fark etmişti. Kahve çekirdeğine karışmış maskülen kokudan Yavuz olduğunu anlamıştı. Gerçekten teninin kokusu çok güzeldi.
" Kavunun yarısını heba ettin ama Melek." demişti.
Sesi nadiren duyduğu yumuşaklıkta hiç duymadığı sıcak ve gevşemiş bir tonda çıkmıştı.
" Yarısı kabukta kaldı. Öyle mi dilimlenir kavun ? Kocanın ocağına incir ağacı dikersin böyle yarısını çöpe atarsan " demişti gülerek.
" Çok biliyorsan kendin yap." dedi Melek yumuşamamaya çalışarak.
" Yaparım. Ver o bıçağı bana. Otur da izle."
Melek dediğini yapmıştı. Yavuz becerikli hareketlerle kabuktan iyice sıyırarak kesip çıkardığı kavunu dilimleyip tabağa koymuş ve marifetini gururlu bir şey gibi göstermişti.
" Kavun da böyle dilimlenir Melek hanım." deyip göz kırpmıştı.
" Sanki kuş kondurdun. Havalara gel."
Melek onun muzip kahkahasını duyunca duraksadı. Yavuz çekmeceden çatal çıkartıp ucuna dilimlerden birini takmıştı.
" Istediğin kuş olsun. Tutar kondururum bir tane. Var mı özel bir tercihin ?"
Melek sinirleri bozularak gülmeye başlamıştı. " Hı hı var. Pembe flamingo istiyorum."
" Normal kuş istesen şaşardım ama napayım bulacağım artık bir tane senin için. Kırk yılın başı bir şey istedin nihayet benden. Yapmazsam ayıp olur."
" Çok sağ ol. Ne kadar da düşüncelisin. " diye dalga geçti.
" Öyleyim de...sana hiç göstermiyorum değil mi ?"
Gözleri Melek'inkileri bulmuştu. Muzip parıltılar yoktu o anda. Daha ciddi ama daha da yumuşaktı.
" Kavunu götüreyim ben." dedi Melek telaşlı.
Yavuz'un kendine bu kadar yumuşak bakması içini bir tuhaf yapmıştı. Duvarlar bir anda dört yandan kapanmış da sıkıştırmış gibi hissediyordu. Tabağı alacakken Yavuz önüne dikilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Kalp
Romansa"Mecbur kaldım. Ben kabul etseydim abimle evlenecektin ama o zaten evli ve eşi hamile. Ikisi de buna dayanamazdı. Evet demeseydim erkek kardeşim mecbur kalacaktı ama deli gibi sevdigi bir kızla nişanlı. Olur demeseydim kız kardeşimi abinle kaçtı di...